Lennard J. Davis, obsesyonun izini Rönesans kültüründe hâkim olan posesyon (yani şeytan girmesi) ile sürmeye başlar ve bunun obsesyonla ilişkisini inceler... Obsesyonun Kökeni’nin ardından obsesyonun tarihsel sürecini histeri, buharlar, melankoli, hipokondriyle incelemeye başlar ve akabinde delilik kategorilerini genel olarak ele alır ve buna ilişkin örnekler sunar. Bu tarihsel yolculuğun devamında edebiyata geniş bir yer ayırır. Merak ile obsesyon arasındaki ilişkiyi ve monomaniyi inceler. Cinsellik, aşk ve obsesyon üçgenine geniş bir yer ayıran Davis, yaşadığımız yüzyıla yaklaşırken de obsesyon ile resim, heykel gibi görsel sanatlar arasındaki ilişkiye odaklanır. Tüm bunları biyokültürel bir çerçevede ele alır. Daha çok 19. ve 21. yüzyıllar arasını mercek altına alır, zira modernite ile obsesyon arasında büyük bir ilişki olduğu kanısı bu çalışmaya yön verir: “Modernite öyle bir dönem olarak görülmektedir ki, normal olmak bir nevi deli olmakla, özellikle de obsesif olmakla örtüşen bir şey olarak tanımlanır.
Lennard J. Davis, obsesyonun izini Rönesans kültüründe hâkim olan posesyon (yani şeytan girmesi) ile sürmeye başlar ve bunun obsesyonla ilişkisini inceler... Obsesyonun Kökeni’nin ardından obsesyonun tarihsel sürecini histeri, buharlar, melankoli, hipokondriyle incelemeye başlar ve akabinde delilik kategorilerini genel olarak ele alır ve buna ilişkin örnekler sunar. Bu tarihsel yolculuğun devamında edebiyata geniş bir yer ayırır. Merak ile obsesyon arasındaki ilişkiyi ve monomaniyi inceler. Cinsellik, aşk ve obsesyon üçgenine geniş bir yer ayıran Davis, yaşadığımız yüzyıla yaklaşırken de obsesyon ile resim, heykel gibi görsel sanatlar arasındaki ilişkiye odaklanır. Tüm bunları biyokültürel bir çerçevede ele alır. Daha çok 19. ve 21. yüzyıllar arasını mercek altına alır, zira modernite ile obsesyon arasında büyük bir ilişki olduğu kanısı bu çalışmaya yön verir: “Modernite öyle bir dönem olarak görülmektedir ki, normal olmak bir nevi deli olmakla, özellikle de obsesif olmakla örtüşen bir şey olarak tanımlanır.