Dün gece radyodaki "Gecenin İçinden" programında çocuklarda teknoloji bağımlılığını, dijital dünyayı, dijital oyunları konuştuk. İşimiz bitince ayrılmak üzere binanın dışına çıktım. Ankara'nın en ünlü bulvarı olan Atatürk Bulvarı'na adım attığım anda iki çocuk ile karşılaştım. Göz göze geldik. Hemen kaçırdılar kara gözlerini benden. Utandılar sanki. Yaklaşık on üç on dört yaşlarındaydılar. Saat gece yarısı 01.30 idi. Belli ki işe yeni başlamışlardı. Caddede çıplak ayaklarıyla boylarının iki katı büyüklügündeki kâğıt toplama arabalarını çekmeye çalışıyorlardı. Hafiften türkü de söylüyorlardı. Az önce radyoda anlattığımız dijital dünyanın oyunlarına hiç ihtiyaçları ve zamanları yok gibiydi. Öyle görünüyordu ki, onlar için gerçek “Gecenin İçinden" şimdi başlıyordu ve arabalarını sabaha kadar doldurmak zorundaydılar! Onların "dünyası ve oyunu", gece yarısı başlayan bir "gerçekti!" Oynadıkları “gerçek oyun” gecenin utanmaz karanlığında ve tehlikesinde şehrin çöplerini ayıklamaktı. Oyunları bu kadar basit ve gerçekti! Gözden kaybolana dek baktım arkalarından. Gerçek oyunun içine doğru hızla yol alıyorlardı. Arada şakalaşıyorlardı. Radyonun otopark duvarını sarmalamış, kokularını gecenin serinliğinde inadına ve cömertçe sunan hanımelinden bir demet topladım. Çiçekleri koklarken zihnimde şairden uyarlanmış o dize dönüp duruyordu: Yeryüzü, çocukların yüzü oluncaya dek...
Öykü-deneme, anı-deneme denilebilecek yazılar da var kitapta, bilim, kültür, sanat, edebiyat, felsefe, tarih, okuma vb. konularda yazılmış denemeler, kitap değerlendirme ve gezi yazıları da. Yaşadıklarımıza, hayata, dünyaya, ülkeye, gidişe, dönüşe, insana, insanca olana ve olmayana dair notlar, düşünceler, duygular, gözlemler harmanı işte. Akıldan ve yürekten dökülenler kısaca. Düşünebildiğimiz kadar düşünmeye, yazabildiğimiz kadar yazmaya çalışıyoruz. Elde büyüteç, gözden kaçan ya da kaçamayanların altını çizme, anlama ve anlamlandırma çabası da diyebiliriz yazılanlara.
Dün gece radyodaki "Gecenin İçinden" programında çocuklarda teknoloji bağımlılığını, dijital dünyayı, dijital oyunları konuştuk. İşimiz bitince ayrılmak üzere binanın dışına çıktım. Ankara'nın en ünlü bulvarı olan Atatürk Bulvarı'na adım attığım anda iki çocuk ile karşılaştım. Göz göze geldik. Hemen kaçırdılar kara gözlerini benden. Utandılar sanki. Yaklaşık on üç on dört yaşlarındaydılar. Saat gece yarısı 01.30 idi. Belli ki işe yeni başlamışlardı. Caddede çıplak ayaklarıyla boylarının iki katı büyüklügündeki kâğıt toplama arabalarını çekmeye çalışıyorlardı. Hafiften türkü de söylüyorlardı. Az önce radyoda anlattığımız dijital dünyanın oyunlarına hiç ihtiyaçları ve zamanları yok gibiydi. Öyle görünüyordu ki, onlar için gerçek “Gecenin İçinden" şimdi başlıyordu ve arabalarını sabaha kadar doldurmak zorundaydılar! Onların "dünyası ve oyunu", gece yarısı başlayan bir "gerçekti!" Oynadıkları “gerçek oyun” gecenin utanmaz karanlığında ve tehlikesinde şehrin çöplerini ayıklamaktı. Oyunları bu kadar basit ve gerçekti! Gözden kaybolana dek baktım arkalarından. Gerçek oyunun içine doğru hızla yol alıyorlardı. Arada şakalaşıyorlardı. Radyonun otopark duvarını sarmalamış, kokularını gecenin serinliğinde inadına ve cömertçe sunan hanımelinden bir demet topladım. Çiçekleri koklarken zihnimde şairden uyarlanmış o dize dönüp duruyordu: Yeryüzü, çocukların yüzü oluncaya dek...
Öykü-deneme, anı-deneme denilebilecek yazılar da var kitapta, bilim, kültür, sanat, edebiyat, felsefe, tarih, okuma vb. konularda yazılmış denemeler, kitap değerlendirme ve gezi yazıları da. Yaşadıklarımıza, hayata, dünyaya, ülkeye, gidişe, dönüşe, insana, insanca olana ve olmayana dair notlar, düşünceler, duygular, gözlemler harmanı işte. Akıldan ve yürekten dökülenler kısaca. Düşünebildiğimiz kadar düşünmeye, yazabildiğimiz kadar yazmaya çalışıyoruz. Elde büyüteç, gözden kaçan ya da kaçamayanların altını çizme, anlama ve anlamlandırma çabası da diyebiliriz yazılanlara.