Gerçeklik, Arzu ve Göçebelik Üzerine

Stok Kodu:
9786051962092
Boyut:
14x22
Sayfa Sayısı:
208
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2018-12
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
%20 indirimli
152,00TL
121,60TL
Taksitli fiyat: 9 x 14,86TL
Temin süresi 2-5 gündür.
9786051962092
1081061
Gerçeklik, Arzu ve Göçebelik Üzerine
Gerçeklik, Arzu ve Göçebelik Üzerine
121.60

Hayal Edin...

Bir teorinin seyahat ettiğini, sosyolojik düşünceye ortadan başlandığını ya da coğrafyanın, felsefe yapmanın uzamını oluşturduğunu hayal edin... Yeryüzünde katledilen gerçekliği yeniden yaymak için jeo-felsefi bir çaba harcayarak düşünce ile yaşam arasında oluşan derin çatlağı onarmaya çalışan birini hayal edin... Temsillerin ve imajların güdümünde bir toplumsal tiyatro yerine; üretimin, yaratmanın, yayılmanın ya da göçebeliğin kaçış çizgilerini düşünün... Bilinçdışının ekonomik, politik ve toplumsal alana doğrudan nasıl bağlandığının esas problem olduğunu belirtip arzu akışlarının tarihsel süreç içerisinde yerli-yurtlu makina, despotik makina ve kapitalist makina tarafından kesintiye uğratıldığını tüm insanlığa göstermeye çabalayan birini hayal edin ve anlamaya çalışın... Anlamaya çalışın, çünkü; yerli-yurtlu makinanın, bedenleri kayıt altına alarak damgaladığını, anlamın ilkin böyle kontrol edilmek istendiğini anladığımızda... İlksel makinanın yetersiz kaldığı zaman diliminde, despotik makinanın bir üst kodlama arzusuyla kapma aygıtını icat edip toplumsal makinayı değiştirdiğini anladığımızda... Gücünü kodlanmış tüm akışları çözerek onları yersiz-yurtsuzlaştırıp sınırlarını olabildiğince genişletip böylece aksiyomatik bir dinamizm kazanan kapitalizmin, gerçekliğin baş düşmanı olduğunu anladığımızda... Evet anladığımızda... Organsız bedenimizi edinip göçebe düşüncelerimizle etik bilinci harekete geçirerek kapitalizmin dış sınırına tutunabiliriz. Şizofren gibi, yani göçebe, yersiz-yurtsuz ve bedensiz... Deleuzeyen bir çabayla elbette. Bu çaba değil midir ki gerçekliği arzu edilebilir bir bilince dönüştürüp toplumsal makinayı harekete geçirerek ötekini anlamaya oluştan başlamak? Azınlık oluş, kadın oluş, hayvan oluş... Bu çaba değil midir ki toplumsal kayıt yüzeyi olarak bedeni, kapitalist socius'a kurban vermeden rizomatik bağlantılar kurmasına izin verip akışların önünü açmak? Nihayetinde önü açılan akışların, minör olanı, yani gerçeği, yani sahiciliği, yani etiği toplumsalın merkezine yerleştirmesi içten bile değildir.

Hayal Edin...

Bir teorinin seyahat ettiğini, sosyolojik düşünceye ortadan başlandığını ya da coğrafyanın, felsefe yapmanın uzamını oluşturduğunu hayal edin... Yeryüzünde katledilen gerçekliği yeniden yaymak için jeo-felsefi bir çaba harcayarak düşünce ile yaşam arasında oluşan derin çatlağı onarmaya çalışan birini hayal edin... Temsillerin ve imajların güdümünde bir toplumsal tiyatro yerine; üretimin, yaratmanın, yayılmanın ya da göçebeliğin kaçış çizgilerini düşünün... Bilinçdışının ekonomik, politik ve toplumsal alana doğrudan nasıl bağlandığının esas problem olduğunu belirtip arzu akışlarının tarihsel süreç içerisinde yerli-yurtlu makina, despotik makina ve kapitalist makina tarafından kesintiye uğratıldığını tüm insanlığa göstermeye çabalayan birini hayal edin ve anlamaya çalışın... Anlamaya çalışın, çünkü; yerli-yurtlu makinanın, bedenleri kayıt altına alarak damgaladığını, anlamın ilkin böyle kontrol edilmek istendiğini anladığımızda... İlksel makinanın yetersiz kaldığı zaman diliminde, despotik makinanın bir üst kodlama arzusuyla kapma aygıtını icat edip toplumsal makinayı değiştirdiğini anladığımızda... Gücünü kodlanmış tüm akışları çözerek onları yersiz-yurtsuzlaştırıp sınırlarını olabildiğince genişletip böylece aksiyomatik bir dinamizm kazanan kapitalizmin, gerçekliğin baş düşmanı olduğunu anladığımızda... Evet anladığımızda... Organsız bedenimizi edinip göçebe düşüncelerimizle etik bilinci harekete geçirerek kapitalizmin dış sınırına tutunabiliriz. Şizofren gibi, yani göçebe, yersiz-yurtsuz ve bedensiz... Deleuzeyen bir çabayla elbette. Bu çaba değil midir ki gerçekliği arzu edilebilir bir bilince dönüştürüp toplumsal makinayı harekete geçirerek ötekini anlamaya oluştan başlamak? Azınlık oluş, kadın oluş, hayvan oluş... Bu çaba değil midir ki toplumsal kayıt yüzeyi olarak bedeni, kapitalist socius'a kurban vermeden rizomatik bağlantılar kurmasına izin verip akışların önünü açmak? Nihayetinde önü açılan akışların, minör olanı, yani gerçeği, yani sahiciliği, yani etiği toplumsalın merkezine yerleştirmesi içten bile değildir.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat