“Nihayet, ihtiyarlık, yani ikinci çocukluk geliyor, vücut kuvvetten düşüyor; damarlar sertleşiyor, fikirler titriyor, bulanıyor. İşte o zaman gökyüzü bizi tekrar kendine doğru çekmeye, kulağımıza gizli seslerini duyurmaya ve ezelî masalıyla, vehimleriyle, boş ümitleriyle bizi büyük uykuya hazırlamaya başlıyor.”
Reşat Nuri Güntekin, Gökyüzü’nde bir devrin muhasebesini yapıyor. Geçmişiyle hesaplaşmaya giren bir aydının “titreyen fikirlerini” masaya yatırıyor. Osmanlı’nın son yıllarından Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanan romanda eski ile yeni arasındaki çatışma ustalıkla çiziliyor.
Gökyüzü’nde okura şu sorular yöneltiliyor: Fikir insanlarının yaptığı hataları hoş karşılayabilir miyiz? Onları hürmete layık emekliler olarak görebilir miyiz? Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın unutulmaz kalemlerinden Reşat Nuri Güntekin bu sorulara yanıt vermekle kalmıyor, 1930’ların Türkiye’sinden bugüne bir selam gönderiyor.
“Nihayet, ihtiyarlık, yani ikinci çocukluk geliyor, vücut kuvvetten düşüyor; damarlar sertleşiyor, fikirler titriyor, bulanıyor. İşte o zaman gökyüzü bizi tekrar kendine doğru çekmeye, kulağımıza gizli seslerini duyurmaya ve ezelî masalıyla, vehimleriyle, boş ümitleriyle bizi büyük uykuya hazırlamaya başlıyor.”
Reşat Nuri Güntekin, Gökyüzü’nde bir devrin muhasebesini yapıyor. Geçmişiyle hesaplaşmaya giren bir aydının “titreyen fikirlerini” masaya yatırıyor. Osmanlı’nın son yıllarından Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanan romanda eski ile yeni arasındaki çatışma ustalıkla çiziliyor.
Gökyüzü’nde okura şu sorular yöneltiliyor: Fikir insanlarının yaptığı hataları hoş karşılayabilir miyiz? Onları hürmete layık emekliler olarak görebilir miyiz? Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın unutulmaz kalemlerinden Reşat Nuri Güntekin bu sorulara yanıt vermekle kalmıyor, 1930’ların Türkiye’sinden bugüne bir selam gönderiyor.