Paris'te, altın renkli bir sonbahar günü, bağları ve şaraplarıyla ünlü Casimir de Châteaunneuf'ün başarılı şarapçısı, Palais Rolay'in kemerleri arasında dolaşırken Şark malları satan loş bir dükkana girer. Nargile, sarık ve hançerlerin arasında bir minyatüre rastlar: Fildişi tenli, bir gözü sarı bir gözü mavi, büyüleyici bir kadın portresi...
O gece başucunda minyatürle uykuya dalan Casimir, rüyasında kendini kubbeler ve minareler şehrinde kaybolmuş bulur. Bir avluda tek başına bir kadın hıçkırmakta, gözyaşlarını çeşmeye doldurmaktadır.
Artık tutkusunun esiri bir adam olarak Casimir, eşini, ailesini, ülkesini, her şeyini terk ederek denizler ve çöller aşar ve kendini rüyasının şehri İstanbul'da bulur.
Paris'te, altın renkli bir sonbahar günü, bağları ve şaraplarıyla ünlü Casimir de Châteaunneuf'ün başarılı şarapçısı, Palais Rolay'in kemerleri arasında dolaşırken Şark malları satan loş bir dükkana girer. Nargile, sarık ve hançerlerin arasında bir minyatüre rastlar: Fildişi tenli, bir gözü sarı bir gözü mavi, büyüleyici bir kadın portresi...
O gece başucunda minyatürle uykuya dalan Casimir, rüyasında kendini kubbeler ve minareler şehrinde kaybolmuş bulur. Bir avluda tek başına bir kadın hıçkırmakta, gözyaşlarını çeşmeye doldurmaktadır.
Artık tutkusunun esiri bir adam olarak Casimir, eşini, ailesini, ülkesini, her şeyini terk ederek denizler ve çöller aşar ve kendini rüyasının şehri İstanbul'da bulur.