“'Siz hiç, bir kış sabahına karşı, daha gün ağarmamış, ezan sesleri duyulmamışken, genzinizi yakan kömür kokusunun çöreklendiği, kiremitlerin bazıları, bacaların çoğu kırık, seyrek ve siyah dumana boğulmuş evlerine arasına yayılmış uykulu ağır karanlıktan, uykusuz ağır kapkara trenlerin geçişini gördünüz mü? İşte içimden geçenler böyleydi...
İçime attıklarımı, dilimin ucuna gelse de hiç çıkarmayıp yutmuştum. Yuttukça kararmış, karardıkça çoğalmış, çoğaldıkça içimde bana yer bırakmayan kelimelerim vardı. İçim yanıyordu, sesim yanıyordu, sessizliğim yanıyordu. İçimden trenler geçiyordu.'' Güller kırılır ve yok olurken yol açarlar hikayelere. Sonra dökülür hikayeler kalpten kırığa, kırıktan umuda, umuttan hayata, hayattan emeğe… Çünkü her gül bir akıştır telaşsız. Bu akışa şahitlik etmeye hazır mısın?
“'Siz hiç, bir kış sabahına karşı, daha gün ağarmamış, ezan sesleri duyulmamışken, genzinizi yakan kömür kokusunun çöreklendiği, kiremitlerin bazıları, bacaların çoğu kırık, seyrek ve siyah dumana boğulmuş evlerine arasına yayılmış uykulu ağır karanlıktan, uykusuz ağır kapkara trenlerin geçişini gördünüz mü? İşte içimden geçenler böyleydi...
İçime attıklarımı, dilimin ucuna gelse de hiç çıkarmayıp yutmuştum. Yuttukça kararmış, karardıkça çoğalmış, çoğaldıkça içimde bana yer bırakmayan kelimelerim vardı. İçim yanıyordu, sesim yanıyordu, sessizliğim yanıyordu. İçimden trenler geçiyordu.'' Güller kırılır ve yok olurken yol açarlar hikayelere. Sonra dökülür hikayeler kalpten kırığa, kırıktan umuda, umuttan hayata, hayattan emeğe… Çünkü her gül bir akıştır telaşsız. Bu akışa şahitlik etmeye hazır mısın?