Kelimeler, anlamlarıyla karşılaşmak istediklerinde anlatı üzerinde ifade edilebilen ve edilemeyen arasındaki tartıyı yeniden kurmak ister. Gulfenin Makamları, aynı anda hem dilden kovulmanın hem de dili kovalamanın biçimlerini araştırarak söylemde kendine özgü bir tansiyon icat ediyor. Böylece, her okurun birden fazla okuma deneyimlemesine olanak sağlayarak alternatif bir alımlama estetiği sunuyor. İmgeleri duyup, sesleri izleyerek geçtiği her yeri kendi araçlarıyla yeniden duyumsamayı teklif eden bu “yazmak eylemi”, tekinsiz bulduğu şeylere yaklaşma cesareti gösterenleri yeni bir dinlenme ve yorulmaya çağırıyor.
“(…) Dünyanın onlara dokunmaktan vazgeçmiş olması kadar büyük fakirlik olamaz. En beter kir, sessizlik. Ateşin gölgesi ile ateşten gölgeye sürüp giden kötü tercümeden kurtulmak için sırt sırta oynanan bir köşe kapmaca. (…) Tek korku, saldırması beklenen mahlûk hiçbir şey yapmadan kaçtığında korkudan korkulan korkudur. En büyük günah, oyun arkadaşı arayıp da bulamayan bir çocuktan daha hüzünlü olmaktır.”
“(…) Şu sabitlediğin bakışını kefaretin olarak vermeye kalksan, hiç ihtiyacı olmayan bir şeyden vazgeçtiği için takdir bekleyen ilk şey; tanrısına darılmış, af dileyen ilk insan sen olmazdın.”
“(…) Henüz bir ismim yok fakat yine de bana seslenildi.”
Kelimeler, anlamlarıyla karşılaşmak istediklerinde anlatı üzerinde ifade edilebilen ve edilemeyen arasındaki tartıyı yeniden kurmak ister. Gulfenin Makamları, aynı anda hem dilden kovulmanın hem de dili kovalamanın biçimlerini araştırarak söylemde kendine özgü bir tansiyon icat ediyor. Böylece, her okurun birden fazla okuma deneyimlemesine olanak sağlayarak alternatif bir alımlama estetiği sunuyor. İmgeleri duyup, sesleri izleyerek geçtiği her yeri kendi araçlarıyla yeniden duyumsamayı teklif eden bu “yazmak eylemi”, tekinsiz bulduğu şeylere yaklaşma cesareti gösterenleri yeni bir dinlenme ve yorulmaya çağırıyor.
“(…) Dünyanın onlara dokunmaktan vazgeçmiş olması kadar büyük fakirlik olamaz. En beter kir, sessizlik. Ateşin gölgesi ile ateşten gölgeye sürüp giden kötü tercümeden kurtulmak için sırt sırta oynanan bir köşe kapmaca. (…) Tek korku, saldırması beklenen mahlûk hiçbir şey yapmadan kaçtığında korkudan korkulan korkudur. En büyük günah, oyun arkadaşı arayıp da bulamayan bir çocuktan daha hüzünlü olmaktır.”
“(…) Şu sabitlediğin bakışını kefaretin olarak vermeye kalksan, hiç ihtiyacı olmayan bir şeyden vazgeçtiği için takdir bekleyen ilk şey; tanrısına darılmış, af dileyen ilk insan sen olmazdın.”
“(…) Henüz bir ismim yok fakat yine de bana seslenildi.”