“Ölüm var, ayrılık yok...”
“Onun hikâyeleri içinde en meşhuru, en meraklısı Gulyabani vakasıydı. Bu bir masal değil, olmuş bir vaka, gençliğinde Muhsine Hanım’ın uğradığı acayip ve üzüntülü bir maceraydı. Bunu kendisinden dinlediğim gibi hikâye edeceğim. Fakat anlatanın saf ve sade lisanı, vakanın beyan olunan satırlara bütün ayrıntılarıyla geçirilmesine müsait olmadığı için lüzum görüldükçe asılda olmayan özel terimleri kullanmaya mecburum.
Yani Muhsine Hanım’dan dinlediğimi kendi hikâye lisanımla yazacağım. Bazı cümlelerin, hikâyeyi anlatan kadının saf ağzından çıktığına şaşıp kalacak okuyucularımın itirazlarına karşı bunu söyleme ihtiyacı hissettim.”
“Ölüm var, ayrılık yok...”
“Onun hikâyeleri içinde en meşhuru, en meraklısı Gulyabani vakasıydı. Bu bir masal değil, olmuş bir vaka, gençliğinde Muhsine Hanım’ın uğradığı acayip ve üzüntülü bir maceraydı. Bunu kendisinden dinlediğim gibi hikâye edeceğim. Fakat anlatanın saf ve sade lisanı, vakanın beyan olunan satırlara bütün ayrıntılarıyla geçirilmesine müsait olmadığı için lüzum görüldükçe asılda olmayan özel terimleri kullanmaya mecburum.
Yani Muhsine Hanım’dan dinlediğimi kendi hikâye lisanımla yazacağım. Bazı cümlelerin, hikâyeyi anlatan kadının saf ağzından çıktığına şaşıp kalacak okuyucularımın itirazlarına karşı bunu söyleme ihtiyacı hissettim.”