“Evden çıkmış, kendimi trenin önüne atmak için Sirkeci Garı’na gelmiştim. Çok soğuk bir gündü, kuru ayaz bıçak kesiği gibi dokunuyordu insanın suratına. Babam kondüktör olduğu için trenlere bedava biniyorduk. Ailede herkesin kartı vardı. Öyle aklıma geldi işte, bir tren duruyordu orada, girdim içine, bomboştu. Oturdum bir koltuğa… Öylece uyuyakalmışım. Aradan kaç saat ya da ne kadar zaman geçti bilmiyorum, büyük bir şehirde durmuştu tren. Zagreb şehrinde olduğumu sonradan anladım. Daha on beş yaşındayım, her şeyimi geride bırakmıştım, bana lazım değildi bıraktıklarım, olamazdı da artık. Sadece ismim yanımda kalsın diye tersinden söyledim, her yerde öyle yazdırdım; RUNNEZ.”
“Evden çıkmış, kendimi trenin önüne atmak için Sirkeci Garı’na gelmiştim. Çok soğuk bir gündü, kuru ayaz bıçak kesiği gibi dokunuyordu insanın suratına. Babam kondüktör olduğu için trenlere bedava biniyorduk. Ailede herkesin kartı vardı. Öyle aklıma geldi işte, bir tren duruyordu orada, girdim içine, bomboştu. Oturdum bir koltuğa… Öylece uyuyakalmışım. Aradan kaç saat ya da ne kadar zaman geçti bilmiyorum, büyük bir şehirde durmuştu tren. Zagreb şehrinde olduğumu sonradan anladım. Daha on beş yaşındayım, her şeyimi geride bırakmıştım, bana lazım değildi bıraktıklarım, olamazdı da artık. Sadece ismim yanımda kalsın diye tersinden söyledim, her yerde öyle yazdırdım; RUNNEZ.”