“Güzel Bir Gül Masalı” Gül Güzel Prenses’in ikinci kitabı. Kitap absürt anlatı tarzında bir denemeyi içeriyor. Her yaştan okurun gülerek okuyabileceği bir çalışma.
“Sizlere güzel kardeşlerimle yaşadığımız çok komik anıların küçük bir bölümünü anlatacağım. Bir gün evime gizemli kutu konulmuştu. Kimin koyduğunu sonraki yıllarda öğrenmiştim. Kapının önünde duran kutuyu Kâtip fark etti. Kutuyu eline aldı. Sonra da yırttı. İçinden klarnet ve kenarları kırmızı gül desenli bir not çıktı. O zaman Evliya ile ben klarneti ilk kez görmüştük. Hayatımızda hiç klarnet görmemiştik.
Notta gülücük işareti vardı. Nereden geldiği kimin gönderdiği üzerinde yazmıyordu. Mektupta sadece üfleyip çaldıktan sonra tanıdığınız en kötü insanın sırtına elli kilo peyniri yükleyip onu farelere yem yapın, sonra da klarneti kırın yazıyordu. Mektupta ne anlatılmak istendiğini hiç anlamamıştık. Kâtip, biliyorum ben bu çalgıyı, klarnet, bunu zenginler çalar dedi.
Klarneti çalmaya başladı. Aşırı derecede kötü çalıyordu. O çalarken tavan arasından tıkırtılar gelmeye başladı. Evliya ile ben tavana baktık. Kâtip’e şu şeyi çalmayı kes hemen dedim. Ama Kâtip klarnetin büyüsüne kapılmıştı. Hiç durmadan çalıyordu. O klarneti çalarken pencereden gelen rüzgâr bizim odayı aydınlatan kandili söndürünce Evliya ile ben birbirimize sımsıkı sarıldık…”
“Güzel Bir Gül Masalı” Gül Güzel Prenses’in ikinci kitabı. Kitap absürt anlatı tarzında bir denemeyi içeriyor. Her yaştan okurun gülerek okuyabileceği bir çalışma.
“Sizlere güzel kardeşlerimle yaşadığımız çok komik anıların küçük bir bölümünü anlatacağım. Bir gün evime gizemli kutu konulmuştu. Kimin koyduğunu sonraki yıllarda öğrenmiştim. Kapının önünde duran kutuyu Kâtip fark etti. Kutuyu eline aldı. Sonra da yırttı. İçinden klarnet ve kenarları kırmızı gül desenli bir not çıktı. O zaman Evliya ile ben klarneti ilk kez görmüştük. Hayatımızda hiç klarnet görmemiştik.
Notta gülücük işareti vardı. Nereden geldiği kimin gönderdiği üzerinde yazmıyordu. Mektupta sadece üfleyip çaldıktan sonra tanıdığınız en kötü insanın sırtına elli kilo peyniri yükleyip onu farelere yem yapın, sonra da klarneti kırın yazıyordu. Mektupta ne anlatılmak istendiğini hiç anlamamıştık. Kâtip, biliyorum ben bu çalgıyı, klarnet, bunu zenginler çalar dedi.
Klarneti çalmaya başladı. Aşırı derecede kötü çalıyordu. O çalarken tavan arasından tıkırtılar gelmeye başladı. Evliya ile ben tavana baktık. Kâtip’e şu şeyi çalmayı kes hemen dedim. Ama Kâtip klarnetin büyüsüne kapılmıştı. Hiç durmadan çalıyordu. O klarneti çalarken pencereden gelen rüzgâr bizim odayı aydınlatan kandili söndürünce Evliya ile ben birbirimize sımsıkı sarıldık…”