Firʿavn kavmiyle alakalı âyetler Andolsun ki biz bunlardan evvel Fir'avn kavmini de imtihan ettik şeklinde 17. âyette, Tübba kavmiyle alakalı âyetler ise Bunlar mı hayırlı, yoksa Tübba kavmi mi? şeklinde 37. âyette başlamıştır. Bu Firʿavn’un kavminin ve İsrail oğullarının zikredilmesinden maksadın bu ibtila olduğuna işaret eder ki onların kıssası da buna benzer bir şekilde sona ermiş, 33. âyette bir de onlara âyetlerden, her birinde açık birer imtihan (gizlenmiş) bulunan şeyler verdik buyurulmuştur.
Tübba kavmiyle ilgili âyet ise maksadın onların kuvveti, şiddeti, övünmesi ve azgınlıkları olduğuna işaret eder. Kureyş’in duman belasına uğraması Firʿavn kavminin tufan ve çekirge belasına uğramasına mukabil olduğu gibi, azgınlıkları, kuvvetleri, kibirlenmeleri ve azgınlıkları dolayısıyla kendilerinin hayırlı olduğuna dair inançları da benzer şekilde olan Tübba kavmine mukabildir. Burada başka bir şey daha vardır ki o da Kur’ân’da yok edilme cezasıyla tehdit siyak ve makamında zikri geçen milletlerden Firʿavn ve Tübba dışında hiçbirinin kralının adının geçmemesidir. Ama bu iki kral arasında büyük bir fark vardır. Firʿavn’un kavmi Mûsâ (as) Rabbine dua edip de onların üzerindeki belayı kaldırdığı vakit yumuşadı ama sonra Firʿavn onlara boyun eğdirdi. Onları küçümsedi, onlar da hemen Firʿavn’a itaat ettiler ve Firʿavn onları dalâlete sürükledi, onlar da hemen dalâlete düştüler. Tübba kavmine gelince onların meliki ve yöneticisi onları Firʿavn’un aksine hidayete yöneltti ama onlar bulundukları dalâlet ve azgınlık hali üzere kaldılar. Bu da her ne kadar onun sancağı ve idaresi altında olsalar da meliklerinin bulunduğu durumu reddettiklerini, dalâletlerinin sertliğini ve kuvvetini açıkça ifade eder.
Aslında bu tavır, yani bir milletin kendisini yöneten en büyüklerinin davetini reddetmelerine rağmen onun komutası altında kalmaya devam etmesi garip bir tavırdır. Duhân sûresi, biri kavmini dalâlete düşürmüş diğeri de hidâyete davet etmiş iki Melik’i bir arada zikretmesi bakımından Kureyş’e hitap eden tek sûre’dir. Allahu alem bizim görüşümüz budur.
Firʿavn kavmiyle alakalı âyetler Andolsun ki biz bunlardan evvel Fir'avn kavmini de imtihan ettik şeklinde 17. âyette, Tübba kavmiyle alakalı âyetler ise Bunlar mı hayırlı, yoksa Tübba kavmi mi? şeklinde 37. âyette başlamıştır. Bu Firʿavn’un kavminin ve İsrail oğullarının zikredilmesinden maksadın bu ibtila olduğuna işaret eder ki onların kıssası da buna benzer bir şekilde sona ermiş, 33. âyette bir de onlara âyetlerden, her birinde açık birer imtihan (gizlenmiş) bulunan şeyler verdik buyurulmuştur.
Tübba kavmiyle ilgili âyet ise maksadın onların kuvveti, şiddeti, övünmesi ve azgınlıkları olduğuna işaret eder. Kureyş’in duman belasına uğraması Firʿavn kavminin tufan ve çekirge belasına uğramasına mukabil olduğu gibi, azgınlıkları, kuvvetleri, kibirlenmeleri ve azgınlıkları dolayısıyla kendilerinin hayırlı olduğuna dair inançları da benzer şekilde olan Tübba kavmine mukabildir. Burada başka bir şey daha vardır ki o da Kur’ân’da yok edilme cezasıyla tehdit siyak ve makamında zikri geçen milletlerden Firʿavn ve Tübba dışında hiçbirinin kralının adının geçmemesidir. Ama bu iki kral arasında büyük bir fark vardır. Firʿavn’un kavmi Mûsâ (as) Rabbine dua edip de onların üzerindeki belayı kaldırdığı vakit yumuşadı ama sonra Firʿavn onlara boyun eğdirdi. Onları küçümsedi, onlar da hemen Firʿavn’a itaat ettiler ve Firʿavn onları dalâlete sürükledi, onlar da hemen dalâlete düştüler. Tübba kavmine gelince onların meliki ve yöneticisi onları Firʿavn’un aksine hidayete yöneltti ama onlar bulundukları dalâlet ve azgınlık hali üzere kaldılar. Bu da her ne kadar onun sancağı ve idaresi altında olsalar da meliklerinin bulunduğu durumu reddettiklerini, dalâletlerinin sertliğini ve kuvvetini açıkça ifade eder.
Aslında bu tavır, yani bir milletin kendisini yöneten en büyüklerinin davetini reddetmelerine rağmen onun komutası altında kalmaya devam etmesi garip bir tavırdır. Duhân sûresi, biri kavmini dalâlete düşürmüş diğeri de hidâyete davet etmiş iki Melik’i bir arada zikretmesi bakımından Kureyş’e hitap eden tek sûre’dir. Allahu alem bizim görüşümüz budur.