Nakşibendiyye, Şâh-ı Nakşibend tarafından Buhara’da kurulan ve günümüze kadar gelen en yaygın tarikatlardan biridir. Tarikatın tohumları Abdülhâlık Gucdüvânî tarafından atılmıştır. Şâh-ı Nakşibend’in seçkin müridlerinden Muhammed Pârsâ, yazdığı eserlerle tarikatın nazariyesini oluşturmuştur. Tasavvuf anlayışını Kur’ân ve Sünnete göre şekillendiren Muhammed Pârsâ, tasavvuf alanında ilerlemek isteyen bir kişinin, her şeyden önce Kur’ân mesajını çok iyi bilmesi gerektiğini vurgular. Hz. Peygamber’in en büyük mu’cizesi olan Kur’ân’ı en iyi anlayanların, onun sünnetini koruyup yaşayanlar olduğuna dikkat çeker. Kur’ân’ı bilmenin, dinî ilimlerden fıkıh ve kelamı da iyi bilmeyi gerektirdiğini ifade eder. Sünnet’e uygun yaşamaya büyük değer veren Pârsâ, peygamber sevgisinin; farzları eda etmek, haramlardan kaçınmak, Hz. Peygamber’in (sav) ahlâkı ile ahlaklanmak, edebini yaşatmak suretiyle ortaya çıkacağını belirtir. Hadislerin anlaşılması konusunda titiz davranan Pârsâ, hadisleri anlamadan, söylenme sebebini bilmeden, lafzına takılıp ona istenilen anlamı yükleyerek, Hz. Peygamber’in kast etmediği bir hüküm çıkarmayı ve bağlamından koparıp kendi düşüncesini desteklemek üzere delil olarak kullanmayı doğru bulmaz.
Tasavvuf terbiyesinde müridleri yetiştirecek şeyhlerin ilim ve irfan sahibi, dünya menfaatini düşünmeyen, Allah rızasını her şeyin üzerinde gören bilgeler olmasını önemseyen Muhammed Pârsâ hakkında Şâh-ı Nakşibend şöyle der: “Bizim zuhûrumuzdan maksat, Muhammed Pârsâ’nın vücududur. Onu cezbe ve sülûkun iki yöntemiyle de terbiye ettim. Bu işle meşgul olursa cihan onunla aydınlanır. O, muraddır; bazen olur ki, terbiye noktasından murada mürid şeklinde muamele ederler.”
Nakşibendiyye, Şâh-ı Nakşibend tarafından Buhara’da kurulan ve günümüze kadar gelen en yaygın tarikatlardan biridir. Tarikatın tohumları Abdülhâlık Gucdüvânî tarafından atılmıştır. Şâh-ı Nakşibend’in seçkin müridlerinden Muhammed Pârsâ, yazdığı eserlerle tarikatın nazariyesini oluşturmuştur. Tasavvuf anlayışını Kur’ân ve Sünnete göre şekillendiren Muhammed Pârsâ, tasavvuf alanında ilerlemek isteyen bir kişinin, her şeyden önce Kur’ân mesajını çok iyi bilmesi gerektiğini vurgular. Hz. Peygamber’in en büyük mu’cizesi olan Kur’ân’ı en iyi anlayanların, onun sünnetini koruyup yaşayanlar olduğuna dikkat çeker. Kur’ân’ı bilmenin, dinî ilimlerden fıkıh ve kelamı da iyi bilmeyi gerektirdiğini ifade eder. Sünnet’e uygun yaşamaya büyük değer veren Pârsâ, peygamber sevgisinin; farzları eda etmek, haramlardan kaçınmak, Hz. Peygamber’in (sav) ahlâkı ile ahlaklanmak, edebini yaşatmak suretiyle ortaya çıkacağını belirtir. Hadislerin anlaşılması konusunda titiz davranan Pârsâ, hadisleri anlamadan, söylenme sebebini bilmeden, lafzına takılıp ona istenilen anlamı yükleyerek, Hz. Peygamber’in kast etmediği bir hüküm çıkarmayı ve bağlamından koparıp kendi düşüncesini desteklemek üzere delil olarak kullanmayı doğru bulmaz.
Tasavvuf terbiyesinde müridleri yetiştirecek şeyhlerin ilim ve irfan sahibi, dünya menfaatini düşünmeyen, Allah rızasını her şeyin üzerinde gören bilgeler olmasını önemseyen Muhammed Pârsâ hakkında Şâh-ı Nakşibend şöyle der: “Bizim zuhûrumuzdan maksat, Muhammed Pârsâ’nın vücududur. Onu cezbe ve sülûkun iki yöntemiyle de terbiye ettim. Bu işle meşgul olursa cihan onunla aydınlanır. O, muraddır; bazen olur ki, terbiye noktasından murada mürid şeklinde muamele ederler.”