Bu çalışma, vaktiyle yazarın doçentlik tezi olarak hazırlanmış, ilk metnin daktilo ile yazılmış olması nedeniyle bugüne değin yayınlanamamıştır.
Kusur kavramının ‘çok yönlülüğü', ‘değişikliği' ve ‘esnekliği' nedeniyle, herkesin üzerinde fikir birliği yaptığı bir kusur tanımı verebilmek düşünülemez. Aynı şekilde, kavramın koşul ve öğeleri konusunda da görüş birliği sağlanabilmiş değildir. Ancak bu, kusurun tanımının hiç mi hiç yapılamayacağı ve değişik koşul ve öğeleri ile yapısının ortaya konulamayacağı anlamına gelemez.
Hukukî kusurun nasıl tasarlanmasının daha uygun olacağı sorusu, her zaman tartışmalara neden olmuştur. Çünkü kusur, ‘çok yönlü', her zaman ve her yerde rastladığımız bir olgudur. Kusurun kime göre, nasıl ve hangi ölçütlerle değerlendirilmesi gerektiği noktasında görüşler ayrılmakta, çok farklı kusur anlayışlarına tanık olunabilmektedir. Her ne kadar çok sayıda kusur anlayışı görülmekte ise de, ‘sübjektif, objektif-sübjektif ve objektif' olmak üzere temelde belli başlı ‘üç anlayış' göze çarpmaktadır. Her yazarın kişisel kusur anlayışını belirtebilmek son derece güçtür, zira bu ‘son derece ayrıntılı' saptamalara gidilmesini gerektirmektedir. ‘Tüm' yazarlar için bunu yapabilmek de hemen hemen olanaksız olduğundan, bundan vazgeçerek, ‘belli başlı' görüşleri yansıtmakla yetinmek bir yerde zorunlu olduğundan, kitapta da bu doğrultuda yer hareket edilmiştir.
Bu çalışma, vaktiyle yazarın doçentlik tezi olarak hazırlanmış, ilk metnin daktilo ile yazılmış olması nedeniyle bugüne değin yayınlanamamıştır.
Kusur kavramının ‘çok yönlülüğü', ‘değişikliği' ve ‘esnekliği' nedeniyle, herkesin üzerinde fikir birliği yaptığı bir kusur tanımı verebilmek düşünülemez. Aynı şekilde, kavramın koşul ve öğeleri konusunda da görüş birliği sağlanabilmiş değildir. Ancak bu, kusurun tanımının hiç mi hiç yapılamayacağı ve değişik koşul ve öğeleri ile yapısının ortaya konulamayacağı anlamına gelemez.
Hukukî kusurun nasıl tasarlanmasının daha uygun olacağı sorusu, her zaman tartışmalara neden olmuştur. Çünkü kusur, ‘çok yönlü', her zaman ve her yerde rastladığımız bir olgudur. Kusurun kime göre, nasıl ve hangi ölçütlerle değerlendirilmesi gerektiği noktasında görüşler ayrılmakta, çok farklı kusur anlayışlarına tanık olunabilmektedir. Her ne kadar çok sayıda kusur anlayışı görülmekte ise de, ‘sübjektif, objektif-sübjektif ve objektif' olmak üzere temelde belli başlı ‘üç anlayış' göze çarpmaktadır. Her yazarın kişisel kusur anlayışını belirtebilmek son derece güçtür, zira bu ‘son derece ayrıntılı' saptamalara gidilmesini gerektirmektedir. ‘Tüm' yazarlar için bunu yapabilmek de hemen hemen olanaksız olduğundan, bundan vazgeçerek, ‘belli başlı' görüşleri yansıtmakla yetinmek bir yerde zorunlu olduğundan, kitapta da bu doğrultuda yer hareket edilmiştir.