Bu Sayıda Yazarlarımız :
Mehmet Mücahit Yurteri , Nursel Yeşilyurt Mehmet Altunay, M. Nihat Malkoç, Süleyman Korkmaz, Özlem Korkmaz, Fatma Altun, Şeyda Bozkurt, Zeynep Tombaş, Emel Çolakoğlu, Baran Onat Yıldırım, Bülent Öntaş, Şükrü Anıl Akyol, Meryem Kıyak, Songül Yıldız, Ayfer Yılmaz.
Gencay Coşkun: Yorgunluk Başa Bela
Masal: Arzın ve Semanın İncileri / Süheyla Acar
Halil Gökkaya: Farkında mıyız?
***
Röportaj:
Şenol Tombaş, Şair-Yazar Şeyda Bozkurt ile Röportaj
Özel Dosya: Edebiyat, Çay ve Simit
Edebiyata Bulanmış Deniz / Gülten Özgül
Çay ve Simit / Soğmen Özsu
Çay, Simit ve Edebiyat / Ayşe Gülten Kırıcı
Bir Anın İçinde… / Türkan Beyaz
Bir Yudum AŞK / Hacer Taşdemir
Bir Garip Şairin Yalnızlığı / Reyhan Yıldız
Edebiyatın Vesilesi / Ümit Tükenmez
Hayatım Edebiyat / Tülin Erol
Susam ve Edebiyat / İlker Ko
Tecessüm / Nurhan Karanfil
Mehmet Ballı / Meşhur Çınarcık Bir Vapuru
Derginin Başyazısı:
Kavga Kan, Sevgi Candır!..
Dergimizi çıkarttığımızdan günden beri çağın anlayışına sesleniyoruz. Haksızlık; adaletsizlik, anlayışsızlık, ahlaksızlık, dünyanın başına çok işler açacak diye. Dünyada toplumların sürekli kutuplaştırılması ve mütemadiyen bir çatışma ortamının yaratılmasından dolayı huzuru beklemek pek akıl kârı bir iş olmasa gerek. Çünkü tüm kavgalar paylaşmayı bilmemek ve ötekileştirmelerden ötürüdür. Kimin işine yarıyor bu çatışmalar? Elbette belli başlı egemenlerin… Hâlbuki kabul kültürü, hoşgörü, insani sınırlarımızı ve yüce ahlakı, erdemi inşa edebilsek bu çatışmalar en az düzeye iner ve bu durum da kontrol edilebilir. Fakat tüm bunlar için bağımsız bir akla ve fert fert kaliteye ulaşmalıyız öncelikle. Böylelikle manipülasyonların olabildiğince önüne geçebiliriz.
İnsanı “insan” yapan erdemler olmadığı sürece insanlığın geleceğinden bahsedemeyiz. Birbirimize dünyayı dar ederek, kanını dökerek, zulüm yaparak yaşamak yaşamak mıdır? Bu kader midir? Elbette değildir, bu olsa olsa bir avuç egemenin kendi çıkarları için toplumlara yazdığı sanal ve berbat bir zulüm kaderidir. Akıl sahibi insanlar bu kanlı oyunlara alet olmazlar. Yalnızca beyinlerinin yarısını kullanmaktan vazgeçerler. İnsanlığımız insanlığımızdan utanmasın. İnsanı melek seviyesine olmasa da insan seviyesine çıkarmalıdır. Kavramların içini boşalta boşalta onlardan kendimize mezar yaptık. Nisyan/unutan kelimesinden türetilen insan insanlığını da unuttu. Hatırlamak ne büyük nimet. Hatırı vardır hatırlamanın…
Daha önce de belirttiğim üzere -dergimiz olarak- cehalete karşı savaş açtık asker bulamıyoruz. Çünkü hakikatin, gerçeğin, doğrunun kıymetini kavrayacak kafalar kalmamış. Sanal hayatla birlikte insanı taklit eden insan görünümlü, fakat gerçekte şeytanın elbisesini giymiş, dışı cilalı, içi çürümüş tiplerle doldu hayatımız. Gerçekte var olamayan, kolaycı tipler. Elbette sosyal medyayı doğru, faydalı kullananlara sözümüz yok. Şeytan yalanı öyle süslemiş ki doğrunun güzelliği kimsenin umurunda değil. Gerçek güzellik hiçbir zaman aldatıcı değildir. İnsanın insana iyi gelmediği yerde kıyamet kopar. Neden doğaya, hayvanlara, çocuklara kaçıyoruz, onları gördüğümüzde mutlu oluyoruz? Çünkü her ne kadar tahrip edilmeye çalışılsa da fıkrat üzereler. Doğallar, samimiler…
Bu yozlaşmanın sonu yokluğa çıkar. Bu fakir kafa bize dünyayı zindan eder. Artık insanlığımızla yüzleşmezsek, yüzleşerek derimizi yılan gibi üzerimizden atamazsak, hakikatin özüne, insanlığın huzur katına çıkamayız. Bundan böyle, her insan haftada bir mezarlık ziyareti etmeli, ölülerden biraz yaşamayı öğrenmeli. Bir gece katledilen çocuğun kabrinde yatmalı. İnsanı insan yapan; vicdanı, merhameti, empatiyi, kabul kültürünü, yani güzel ahlakı öğrenmeli… Söze değil, öze ve eyleme bakılmalı. Zalimce dökülen kanlar elbette insanlığı boğacaktır, hiçbir şey kaybolmaz, bedeli ödenmeden mülk sahibi olunmaz. İnsan doğmak mesele değil, mesele insan kalabilmekte… Kavga kanımızı emer, ancak sevgi ana sütü gibi bizi besler ve birleştirir. Kavga kan, sevgi candır. “Kavga” kabalığın zulmüdür, sevgi inceliğin iyileştirici gücüdür. Sevgi tüm kötü duyguları bile ehlileştiren şifahanedir. En taş kalplilerin bile vicdanı mahşeri vardır, günü gelince mahkeme kurulur, ölmeyen yargıç olan vicdan kötülüğünün hesabını sorar. Kaçamayacağımız cezaevidir vicdan… O halde kavgaları gerçek kardeş muhabbetine dönüştürelim. Kötülük, zulüm, yalnız kalırsa kimseye bir şey yapamaz…
Velhasıl vicdanlı bir akıl, adil ve egemen bir güç, büyük millet olma bilinci, kabul kültürü, ötekinden öğrenme, çalışkanlıkta, bilimde, ilimde, güzel ahlakta en önde olamadığımız sürece aynı tekrarları yaşarız; üstelik her seferinde kan kaybederek gücümüzü kaybederiz. “Neden böyle oluyor, vay başımıza gelenler, bu nasıl canilik?” demek yerine -elbette tepki göstereceğiz- bunları nasıl düzeltiriz? sorusunu da sorarak, sorumluluk alarak, gücümüz neye yetiyorsa bir ucundan tutarak düzelmeye çalışmalıyız. İşte dergimizi, emeğimizden ve cebimizden vererek bu bilinçle çıkartıyoruz. Her bir sayımız, yüzümüzün akıdır. Dergimiz; emeğin emekleyerek büyüdüğü ve kutsallaştığı yüce bir yoldur. “Yolda” olanlar yolda olmayanlara göre daha öndedir. Halkın dergisi: “Halk Edebiyatı Dergisi”nde buluşma temennisiyle. Halk, edebiyatta birleşecek!..
Şenol Tombaş
Bu Sayıda Yazarlarımız :
Mehmet Mücahit Yurteri , Nursel Yeşilyurt Mehmet Altunay, M. Nihat Malkoç, Süleyman Korkmaz, Özlem Korkmaz, Fatma Altun, Şeyda Bozkurt, Zeynep Tombaş, Emel Çolakoğlu, Baran Onat Yıldırım, Bülent Öntaş, Şükrü Anıl Akyol, Meryem Kıyak, Songül Yıldız, Ayfer Yılmaz.
Gencay Coşkun: Yorgunluk Başa Bela
Masal: Arzın ve Semanın İncileri / Süheyla Acar
Halil Gökkaya: Farkında mıyız?
***
Röportaj:
Şenol Tombaş, Şair-Yazar Şeyda Bozkurt ile Röportaj
Özel Dosya: Edebiyat, Çay ve Simit
Edebiyata Bulanmış Deniz / Gülten Özgül
Çay ve Simit / Soğmen Özsu
Çay, Simit ve Edebiyat / Ayşe Gülten Kırıcı
Bir Anın İçinde… / Türkan Beyaz
Bir Yudum AŞK / Hacer Taşdemir
Bir Garip Şairin Yalnızlığı / Reyhan Yıldız
Edebiyatın Vesilesi / Ümit Tükenmez
Hayatım Edebiyat / Tülin Erol
Susam ve Edebiyat / İlker Ko
Tecessüm / Nurhan Karanfil
Mehmet Ballı / Meşhur Çınarcık Bir Vapuru
Derginin Başyazısı:
Kavga Kan, Sevgi Candır!..
Dergimizi çıkarttığımızdan günden beri çağın anlayışına sesleniyoruz. Haksızlık; adaletsizlik, anlayışsızlık, ahlaksızlık, dünyanın başına çok işler açacak diye. Dünyada toplumların sürekli kutuplaştırılması ve mütemadiyen bir çatışma ortamının yaratılmasından dolayı huzuru beklemek pek akıl kârı bir iş olmasa gerek. Çünkü tüm kavgalar paylaşmayı bilmemek ve ötekileştirmelerden ötürüdür. Kimin işine yarıyor bu çatışmalar? Elbette belli başlı egemenlerin… Hâlbuki kabul kültürü, hoşgörü, insani sınırlarımızı ve yüce ahlakı, erdemi inşa edebilsek bu çatışmalar en az düzeye iner ve bu durum da kontrol edilebilir. Fakat tüm bunlar için bağımsız bir akla ve fert fert kaliteye ulaşmalıyız öncelikle. Böylelikle manipülasyonların olabildiğince önüne geçebiliriz.
İnsanı “insan” yapan erdemler olmadığı sürece insanlığın geleceğinden bahsedemeyiz. Birbirimize dünyayı dar ederek, kanını dökerek, zulüm yaparak yaşamak yaşamak mıdır? Bu kader midir? Elbette değildir, bu olsa olsa bir avuç egemenin kendi çıkarları için toplumlara yazdığı sanal ve berbat bir zulüm kaderidir. Akıl sahibi insanlar bu kanlı oyunlara alet olmazlar. Yalnızca beyinlerinin yarısını kullanmaktan vazgeçerler. İnsanlığımız insanlığımızdan utanmasın. İnsanı melek seviyesine olmasa da insan seviyesine çıkarmalıdır. Kavramların içini boşalta boşalta onlardan kendimize mezar yaptık. Nisyan/unutan kelimesinden türetilen insan insanlığını da unuttu. Hatırlamak ne büyük nimet. Hatırı vardır hatırlamanın…
Daha önce de belirttiğim üzere -dergimiz olarak- cehalete karşı savaş açtık asker bulamıyoruz. Çünkü hakikatin, gerçeğin, doğrunun kıymetini kavrayacak kafalar kalmamış. Sanal hayatla birlikte insanı taklit eden insan görünümlü, fakat gerçekte şeytanın elbisesini giymiş, dışı cilalı, içi çürümüş tiplerle doldu hayatımız. Gerçekte var olamayan, kolaycı tipler. Elbette sosyal medyayı doğru, faydalı kullananlara sözümüz yok. Şeytan yalanı öyle süslemiş ki doğrunun güzelliği kimsenin umurunda değil. Gerçek güzellik hiçbir zaman aldatıcı değildir. İnsanın insana iyi gelmediği yerde kıyamet kopar. Neden doğaya, hayvanlara, çocuklara kaçıyoruz, onları gördüğümüzde mutlu oluyoruz? Çünkü her ne kadar tahrip edilmeye çalışılsa da fıkrat üzereler. Doğallar, samimiler…
Bu yozlaşmanın sonu yokluğa çıkar. Bu fakir kafa bize dünyayı zindan eder. Artık insanlığımızla yüzleşmezsek, yüzleşerek derimizi yılan gibi üzerimizden atamazsak, hakikatin özüne, insanlığın huzur katına çıkamayız. Bundan böyle, her insan haftada bir mezarlık ziyareti etmeli, ölülerden biraz yaşamayı öğrenmeli. Bir gece katledilen çocuğun kabrinde yatmalı. İnsanı insan yapan; vicdanı, merhameti, empatiyi, kabul kültürünü, yani güzel ahlakı öğrenmeli… Söze değil, öze ve eyleme bakılmalı. Zalimce dökülen kanlar elbette insanlığı boğacaktır, hiçbir şey kaybolmaz, bedeli ödenmeden mülk sahibi olunmaz. İnsan doğmak mesele değil, mesele insan kalabilmekte… Kavga kanımızı emer, ancak sevgi ana sütü gibi bizi besler ve birleştirir. Kavga kan, sevgi candır. “Kavga” kabalığın zulmüdür, sevgi inceliğin iyileştirici gücüdür. Sevgi tüm kötü duyguları bile ehlileştiren şifahanedir. En taş kalplilerin bile vicdanı mahşeri vardır, günü gelince mahkeme kurulur, ölmeyen yargıç olan vicdan kötülüğünün hesabını sorar. Kaçamayacağımız cezaevidir vicdan… O halde kavgaları gerçek kardeş muhabbetine dönüştürelim. Kötülük, zulüm, yalnız kalırsa kimseye bir şey yapamaz…
Velhasıl vicdanlı bir akıl, adil ve egemen bir güç, büyük millet olma bilinci, kabul kültürü, ötekinden öğrenme, çalışkanlıkta, bilimde, ilimde, güzel ahlakta en önde olamadığımız sürece aynı tekrarları yaşarız; üstelik her seferinde kan kaybederek gücümüzü kaybederiz. “Neden böyle oluyor, vay başımıza gelenler, bu nasıl canilik?” demek yerine -elbette tepki göstereceğiz- bunları nasıl düzeltiriz? sorusunu da sorarak, sorumluluk alarak, gücümüz neye yetiyorsa bir ucundan tutarak düzelmeye çalışmalıyız. İşte dergimizi, emeğimizden ve cebimizden vererek bu bilinçle çıkartıyoruz. Her bir sayımız, yüzümüzün akıdır. Dergimiz; emeğin emekleyerek büyüdüğü ve kutsallaştığı yüce bir yoldur. “Yolda” olanlar yolda olmayanlara göre daha öndedir. Halkın dergisi: “Halk Edebiyatı Dergisi”nde buluşma temennisiyle. Halk, edebiyatta birleşecek!..
Şenol Tombaş