Yirminci yüzyılda sömürgeleşmeyle sunulan durumlar, düşünceler, gelenekler ve dinsel değerler çeşitli ifadelerin yanı sıra edebi ifadeleri de üretmiştir. Sömürgelerden ya da sömürge kökenli olanlardan yansıyan edebiyatın merkezine Büyük Britanya’nın yerleşmesi ve İngiliz dilinde yazılan ve anavatan kültürünün bir parçası olarak görülmeye başlayan çeşitliliğin İngiliz Uluslar Topluluğu Edebiyatı olarak anılmasıyla sömürülen-sömüren arasındaki ilişkinin de sömürgeleşmenin bir uzantısı olarak sömürge sonrası çalışmaların merkezine oturduğu bilinmektedir.
1980’lerden sonra çokkültürlülük adı altında akademik disiplinlerde ve siyasette birinci dünya ve üçüncü dünya ekseninden başlayarak etkisi her yerde görülen sömürgecilik sonrası içerik, sömürgecilik deneyimini ve buna maruz kalan kültürlerin somut gerçekliğini inceler. Böylelikle kölelik, direniş, egemenlik, ırk, anadilini konuşabilme özgürlüğü, göç, kültürel farklılıklar gibi temel konular, sömürge sonrası kuram ve edebiyatın düşünsel çerçevesini oluşturmuştur. Sömürge sonrası eleştirinin temelinin farklılıklar üzerine yapılanması farklılıkların birleşmesiyle ortaya çıkan melezlik, aradakalmışlık ve çok katlılık gibi kimlikle ilgili kavramların ortaya çıkmasına neden olur. Sömürgecilik sonrası dönemin oluşturduğu bir durum olarak göçmenlik sömüren ve sömürülen ilişkisinde birincil olanın karşısına ‘taklit’ ya da benzer olanın konulmasıyla aslında göçmenin parçalanmış dünyasının melez olduğunu ilan eder. Homi Bhabha’nın ifadesiyle melezliğin arada kalmış alanı ‘kültürel melezlik’, ‘üçüncü alan’ ya da ‘üçüncü uzam’ dır.
Sömürge sonrası toplumlarda değer kaybına uğrayan kültürlere ait etnik kökenli göçmen topluluklar bu aralıktan seslenirken onların Britanya doğumlu çocukları etnik kimliklerini “Britanya’da olma” ve “Britanyalı olma” duygularıyla uzlaştırmaya çalışırlar. Bu ise modern dünyanın öncelikli sorunlarından biri olan kimlik sorununa yol açar. Bu sorun yapıtlarında sömürge sonrası içeriklere sıkça yer veren ve etnik kökenli Britanyalıların göçmen kimliğini sorgulayan Hanif Kureishi’nin Kara Plak adlı romanında zengin motiflerle ele alınarak psikolojik, sosyolojik ve kültürel bağlamlarda aktarılmıştır. Bu yüzden Bhabha’nın düşüncelerinin, sömürgeciliğin bilinç egemenliğine karşı psikolojik ve kültürel mücadele yolunu savunan bir kuramın ürünü olarak, Kureishi’nin karakterlerinin gerek psiko-sosyal gerekse kültürel kimlik bunalımlarının çözümlenmesinde ve adlandırılmasında ve iki güç arasında kalan melezin geriliminin açıklanmasında yol gösterici olması çarpıcı bir edebi gerçekliktir.
Yirminci yüzyılda sömürgeleşmeyle sunulan durumlar, düşünceler, gelenekler ve dinsel değerler çeşitli ifadelerin yanı sıra edebi ifadeleri de üretmiştir. Sömürgelerden ya da sömürge kökenli olanlardan yansıyan edebiyatın merkezine Büyük Britanya’nın yerleşmesi ve İngiliz dilinde yazılan ve anavatan kültürünün bir parçası olarak görülmeye başlayan çeşitliliğin İngiliz Uluslar Topluluğu Edebiyatı olarak anılmasıyla sömürülen-sömüren arasındaki ilişkinin de sömürgeleşmenin bir uzantısı olarak sömürge sonrası çalışmaların merkezine oturduğu bilinmektedir.
1980’lerden sonra çokkültürlülük adı altında akademik disiplinlerde ve siyasette birinci dünya ve üçüncü dünya ekseninden başlayarak etkisi her yerde görülen sömürgecilik sonrası içerik, sömürgecilik deneyimini ve buna maruz kalan kültürlerin somut gerçekliğini inceler. Böylelikle kölelik, direniş, egemenlik, ırk, anadilini konuşabilme özgürlüğü, göç, kültürel farklılıklar gibi temel konular, sömürge sonrası kuram ve edebiyatın düşünsel çerçevesini oluşturmuştur. Sömürge sonrası eleştirinin temelinin farklılıklar üzerine yapılanması farklılıkların birleşmesiyle ortaya çıkan melezlik, aradakalmışlık ve çok katlılık gibi kimlikle ilgili kavramların ortaya çıkmasına neden olur. Sömürgecilik sonrası dönemin oluşturduğu bir durum olarak göçmenlik sömüren ve sömürülen ilişkisinde birincil olanın karşısına ‘taklit’ ya da benzer olanın konulmasıyla aslında göçmenin parçalanmış dünyasının melez olduğunu ilan eder. Homi Bhabha’nın ifadesiyle melezliğin arada kalmış alanı ‘kültürel melezlik’, ‘üçüncü alan’ ya da ‘üçüncü uzam’ dır.
Sömürge sonrası toplumlarda değer kaybına uğrayan kültürlere ait etnik kökenli göçmen topluluklar bu aralıktan seslenirken onların Britanya doğumlu çocukları etnik kimliklerini “Britanya’da olma” ve “Britanyalı olma” duygularıyla uzlaştırmaya çalışırlar. Bu ise modern dünyanın öncelikli sorunlarından biri olan kimlik sorununa yol açar. Bu sorun yapıtlarında sömürge sonrası içeriklere sıkça yer veren ve etnik kökenli Britanyalıların göçmen kimliğini sorgulayan Hanif Kureishi’nin Kara Plak adlı romanında zengin motiflerle ele alınarak psikolojik, sosyolojik ve kültürel bağlamlarda aktarılmıştır. Bu yüzden Bhabha’nın düşüncelerinin, sömürgeciliğin bilinç egemenliğine karşı psikolojik ve kültürel mücadele yolunu savunan bir kuramın ürünü olarak, Kureishi’nin karakterlerinin gerek psiko-sosyal gerekse kültürel kimlik bunalımlarının çözümlenmesinde ve adlandırılmasında ve iki güç arasında kalan melezin geriliminin açıklanmasında yol gösterici olması çarpıcı bir edebi gerçekliktir.