‘Hareket ve İşaret’ isyan ediyor. Ama şunu da biliyor; kutsala karşı isyan suçtur. Bu en başından beri böyledir. Hristiyanlığı çilecilikle özdeşleştiren Prometheus’un bileğindeki zincirlerdir. Yaşıyor olmanın, dünyaya gelmiş olmanın suçunu çilecilikten kurtarıp, özgürlük yolunda ödenmesi gereken bir borç haline getiren Rönesans sonrası beliren modernleşme fikri, yani kapitalist ve emperyalist dünya tarihidir. Efendinin tarih fikrinin daha en başından ‘sonsuz arzuyla’ sonu belirlediğini ve güç yoluyla insanı bu sona ikna ettiğini çağa ‘fırlatılmışlar’ olarak öğrendik. Tarihin en başından ne yerliyi, ne köleyi, ne dinselliği, ne de aşkın bir tanrı fikrini yok etmek için hareket etmediğini öğrendik. Tarihin dünya üzerinde kutsalın yer değiştirmesi, kölenin yer değiştirmesiyle kendi aşkınsallığını temellendirdiğini, gücü dışarı itmek için değil, içeri çekmek ve kendi arzusuna ikna etmek için kullandığını, kendini bu yolla insanlık fikriyle özdeşleştirdiğini ve içinden çıkılmaz yok sayıcı bir yazgıyla: yargıcı, yargıyı ve yargılanan insanı kendi tinselliğine kattığını öğrendik. Ve yine bu yolla varlığın birikimini, insanın özgürlüğünü, suçu ve cezayı, özdeşliği ve adaleti, imanı ve kini, teslimiyeti ve arınmayı kendi buyruğu altına aldığını öğrendik. Tüm bunları konumumuza bakarak, zamanın üstümüzdeki hükmünden, durumumuzdan öğrendik. Ve tüm bunlar düpedüz gerçek, evet. Evet ama, bizler de gerçeğiz.
‘Hareket ve İşaret’ isyan ediyor. Ama şunu da biliyor; kutsala karşı isyan suçtur. Bu en başından beri böyledir. Hristiyanlığı çilecilikle özdeşleştiren Prometheus’un bileğindeki zincirlerdir. Yaşıyor olmanın, dünyaya gelmiş olmanın suçunu çilecilikten kurtarıp, özgürlük yolunda ödenmesi gereken bir borç haline getiren Rönesans sonrası beliren modernleşme fikri, yani kapitalist ve emperyalist dünya tarihidir. Efendinin tarih fikrinin daha en başından ‘sonsuz arzuyla’ sonu belirlediğini ve güç yoluyla insanı bu sona ikna ettiğini çağa ‘fırlatılmışlar’ olarak öğrendik. Tarihin en başından ne yerliyi, ne köleyi, ne dinselliği, ne de aşkın bir tanrı fikrini yok etmek için hareket etmediğini öğrendik. Tarihin dünya üzerinde kutsalın yer değiştirmesi, kölenin yer değiştirmesiyle kendi aşkınsallığını temellendirdiğini, gücü dışarı itmek için değil, içeri çekmek ve kendi arzusuna ikna etmek için kullandığını, kendini bu yolla insanlık fikriyle özdeşleştirdiğini ve içinden çıkılmaz yok sayıcı bir yazgıyla: yargıcı, yargıyı ve yargılanan insanı kendi tinselliğine kattığını öğrendik. Ve yine bu yolla varlığın birikimini, insanın özgürlüğünü, suçu ve cezayı, özdeşliği ve adaleti, imanı ve kini, teslimiyeti ve arınmayı kendi buyruğu altına aldığını öğrendik. Tüm bunları konumumuza bakarak, zamanın üstümüzdeki hükmünden, durumumuzdan öğrendik. Ve tüm bunlar düpedüz gerçek, evet. Evet ama, bizler de gerçeğiz.