İslamî ilimlerin oluşum seyrinde önemli bir role sahip olan erken dönemdeki ilmî birikimin ilerleyen dönemlerdeki süreçleri de genellikle etkilediği görülmektedir. Kur’an tilavetinin kadim köklerini anlayabilmek ve okuyuş farklılıklarının özellikle tefsir, fıkıh ve kelam ilimlerindeki yansımalarını gözlemleyebilmek kıraat alanındaki çalışmalarla mümkün olabilmektedir. Bu tespit sadece sahih/mütevatir addedilen kıraat vecihleriyle sınırlı olmayıp şâz kabul edilen kıraat vecihleri hakkında da geçerlidir. Zira tarih boyunca –istisnalar bir kenarda tutulacak olursa– âlimler genellikle hem sahih/mütevatir hem de şâz kıraat vecihlerini yorum faaliyetinde istihdam etmişlerdir. Bu durum onların, şâz kıraatlere yönelik dışlayıcı bir bakış açısına sahip olmayıp bu okuyuş vecihlerine tefsirde olumlu bir değer yüklediklerinin açık bir kanıtıdır.
Tâbîûn neslinin en seçkin şahsiyeti olarak bilinen Hasan-ı Basrî’ye nispet edilen kıraat vecihleri kıraat tasniflerinde ittifakla şâz kategorisinde değerlendirilmiştir. Bununla birlikte kırâât-i aşereye dört kıraatin ilave edilmesiyle oluşturulan on dört kıraat içerisinde yer almış ve diğer şâz kıraatler arasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olmuştur. Nitekim anılan kıraat vecihlerinin kaynaklarda en fazla zikredilen ve tefsir faaliyetinde hüccet ve delil olarak başvurulan kıraatler arasında olması bunu gösterir. Bu çalışmada öncelikle Hasan-ı Basrî kıraati olgusu bir bütün hâlinde tespit edilmeye çalışılmış, ardından tefsir literatüründe bu kıraat vecihlerinin nasıl ele alındığı ve Kur’an tefsiri açısından ne ifade ettiği incelenmeye çalışılmıştır.
İslamî ilimlerin oluşum seyrinde önemli bir role sahip olan erken dönemdeki ilmî birikimin ilerleyen dönemlerdeki süreçleri de genellikle etkilediği görülmektedir. Kur’an tilavetinin kadim köklerini anlayabilmek ve okuyuş farklılıklarının özellikle tefsir, fıkıh ve kelam ilimlerindeki yansımalarını gözlemleyebilmek kıraat alanındaki çalışmalarla mümkün olabilmektedir. Bu tespit sadece sahih/mütevatir addedilen kıraat vecihleriyle sınırlı olmayıp şâz kabul edilen kıraat vecihleri hakkında da geçerlidir. Zira tarih boyunca –istisnalar bir kenarda tutulacak olursa– âlimler genellikle hem sahih/mütevatir hem de şâz kıraat vecihlerini yorum faaliyetinde istihdam etmişlerdir. Bu durum onların, şâz kıraatlere yönelik dışlayıcı bir bakış açısına sahip olmayıp bu okuyuş vecihlerine tefsirde olumlu bir değer yüklediklerinin açık bir kanıtıdır.
Tâbîûn neslinin en seçkin şahsiyeti olarak bilinen Hasan-ı Basrî’ye nispet edilen kıraat vecihleri kıraat tasniflerinde ittifakla şâz kategorisinde değerlendirilmiştir. Bununla birlikte kırâât-i aşereye dört kıraatin ilave edilmesiyle oluşturulan on dört kıraat içerisinde yer almış ve diğer şâz kıraatler arasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olmuştur. Nitekim anılan kıraat vecihlerinin kaynaklarda en fazla zikredilen ve tefsir faaliyetinde hüccet ve delil olarak başvurulan kıraatler arasında olması bunu gösterir. Bu çalışmada öncelikle Hasan-ı Basrî kıraati olgusu bir bütün hâlinde tespit edilmeye çalışılmış, ardından tefsir literatüründe bu kıraat vecihlerinin nasıl ele alındığı ve Kur’an tefsiri açısından ne ifade ettiği incelenmeye çalışılmıştır.