Bu kitap 6 Şubat 2023 Depremi’nde Antakya’da hayatını kaybeden iki mücadele insanının yaşamlarını ve mücadelelerini anlatıyor. Hatice ve Mithat Can’ın hayatlarının izinden 1950’lilerin Antakya’sına, Samandağ’a, Tarsus’a bakarken, yaşanan toplumsal dönüşüme onların gözünden şahitlik ederken, okur yörenin tarihine ve kültürüne dair pek çok şey öğreniyor.
68 Kuşağının devrimci atılımını, özlemlerinin kanla, terörle bastırılmasını, dönemin Ankara’sını bu kuşağın iki insanın anlatımlarından dinliyoruz. 12 Mart sonrasında toplumsal muhalefet yükselirken, mücadelenin Adana ve Hatay’da emekçiliğini yapan Can’ların mütevazı ve fedakâr çabasına şahit oluyoruz. 1980 Askeri Faşist darbesinin yıldıramadığı ama hayatlarından çok şey çaldığı iki insanın, bütün zorluklara rağmen mücadele etmekteki ısrarının değerini bir kez daha anlıyoruz. 1980 sonrasının ilk mücadelelerinde, 90’lı yıllarda, 2000’li yıllarda ve yaşamlarının son dönemine kadar hemen her mücadele alanına emek vermiş iki ismin bıraktığı mirası görüyoruz.
Kitabın ikinci bölümünde ise dostlarının onları anlatan yazıları yer alıyor. Sezai Sarıoğlu, Hamide Rencüs, Haydar Ergülen, Akın Birdal, Gülsüm Elvan, Gül Erdost, Abdullah Aydın, Çiğdem Mater, İsmail Saymaz, Ender İmrek, İrfan Değirmenci, Selin Nakıpoğlu, Ali Çerkezoğlu, Emsal Atakan, Oya Ersoy, Mehmet Karasu ve oğulları Eren Can, tanıdıkları Hatice ve Mithat Can’ı anlatıyor.
İki bitişik beyazdı onlar... Ömürlerinin bir aşamasında beyaza taşınmışlardı... Bakanlar önce beyaz olarak görürdü onları, sonra favori rengimiz kırmızı... Hatice Abla azıcık mora çalan kırmızı... Hâl böyle olunca benim için HaticeMithat birleşik yazılırdı, devlet ayrı… Sezai Sarıoğlu
Dünyaya bakışta, yaşamı güzelleştirme çabasında kalp kalbe verenler, dünyayı değiştirmek için çıktıkları siyasal mücadelede de omuz omuza vermenin bağlılığını sürdürürler. El ele, omuz omuza, kalp kalbe ve Can Can’a bir sevdayı büyütürler. Bu Hatice ve Mithat Can’ın haksızlıklara, zulme, katliamlara, aşağılanmalara, işkenceye, tacize, ırkçılığa, gericiliğe karşı ve yalnızca insan haklarıyla sınırlı değil yeryüzünü paylaştığımız tüm canlıların varlığına saygıya kadar uzanan büyük bir adanmışlığın sevdasıdır. Haydar Ergülen
Her ikiniz de insan hakları aşığı, çevrenize dostluk ışığı saçan iki “bilge “ insansınız. Türkiye’de insan hakları tarihi sizi böyle yazacak, böyle anacak. Gül Erdost
Hatice abla yaşasaydı… Yaklaşık 22 bin yurttaşın hayatını kaybettiği ve 14 bin binanın yıkıldığı Hatay, bu kadar sahipsiz kalmaz ve yüzüstü bırakılmazdı. Enkaz altında can verenlerin, kaybolanların, kefensiz gömülenlerin, mezarı belli olmayanların hesabını soranlar olurdu. Bir kamu görevlisine bile dava açılamadıysa… Bir de adalet enkaz altında kaldıysa Hatice ablanın yokluğundan ötürü. İsmail Saymaz
Elimden gelse ne depremden ne de ölümlerinden söz etmeden yazıyı bitirmekti amacım. Ama nedense sürekli şöyle bir cümle takılıp durdu aklıma: “Hazırlıklıydılar, ülkedeki anti demokratik iktidarlara, darbecilere, hukuksuzluklara, gözaltılara, hatta hapisliğe hazırlıklıydılar. En hazırlıksız oldukları yerden geldi ölüm. Belli ki depreme hazırlıksızdılar! On binlerce canımız gibi. Ali Çerkezoğlu
Bu kitap 6 Şubat 2023 Depremi’nde Antakya’da hayatını kaybeden iki mücadele insanının yaşamlarını ve mücadelelerini anlatıyor. Hatice ve Mithat Can’ın hayatlarının izinden 1950’lilerin Antakya’sına, Samandağ’a, Tarsus’a bakarken, yaşanan toplumsal dönüşüme onların gözünden şahitlik ederken, okur yörenin tarihine ve kültürüne dair pek çok şey öğreniyor.
68 Kuşağının devrimci atılımını, özlemlerinin kanla, terörle bastırılmasını, dönemin Ankara’sını bu kuşağın iki insanın anlatımlarından dinliyoruz. 12 Mart sonrasında toplumsal muhalefet yükselirken, mücadelenin Adana ve Hatay’da emekçiliğini yapan Can’ların mütevazı ve fedakâr çabasına şahit oluyoruz. 1980 Askeri Faşist darbesinin yıldıramadığı ama hayatlarından çok şey çaldığı iki insanın, bütün zorluklara rağmen mücadele etmekteki ısrarının değerini bir kez daha anlıyoruz. 1980 sonrasının ilk mücadelelerinde, 90’lı yıllarda, 2000’li yıllarda ve yaşamlarının son dönemine kadar hemen her mücadele alanına emek vermiş iki ismin bıraktığı mirası görüyoruz.
Kitabın ikinci bölümünde ise dostlarının onları anlatan yazıları yer alıyor. Sezai Sarıoğlu, Hamide Rencüs, Haydar Ergülen, Akın Birdal, Gülsüm Elvan, Gül Erdost, Abdullah Aydın, Çiğdem Mater, İsmail Saymaz, Ender İmrek, İrfan Değirmenci, Selin Nakıpoğlu, Ali Çerkezoğlu, Emsal Atakan, Oya Ersoy, Mehmet Karasu ve oğulları Eren Can, tanıdıkları Hatice ve Mithat Can’ı anlatıyor.
İki bitişik beyazdı onlar... Ömürlerinin bir aşamasında beyaza taşınmışlardı... Bakanlar önce beyaz olarak görürdü onları, sonra favori rengimiz kırmızı... Hatice Abla azıcık mora çalan kırmızı... Hâl böyle olunca benim için HaticeMithat birleşik yazılırdı, devlet ayrı… Sezai Sarıoğlu
Dünyaya bakışta, yaşamı güzelleştirme çabasında kalp kalbe verenler, dünyayı değiştirmek için çıktıkları siyasal mücadelede de omuz omuza vermenin bağlılığını sürdürürler. El ele, omuz omuza, kalp kalbe ve Can Can’a bir sevdayı büyütürler. Bu Hatice ve Mithat Can’ın haksızlıklara, zulme, katliamlara, aşağılanmalara, işkenceye, tacize, ırkçılığa, gericiliğe karşı ve yalnızca insan haklarıyla sınırlı değil yeryüzünü paylaştığımız tüm canlıların varlığına saygıya kadar uzanan büyük bir adanmışlığın sevdasıdır. Haydar Ergülen
Her ikiniz de insan hakları aşığı, çevrenize dostluk ışığı saçan iki “bilge “ insansınız. Türkiye’de insan hakları tarihi sizi böyle yazacak, böyle anacak. Gül Erdost
Hatice abla yaşasaydı… Yaklaşık 22 bin yurttaşın hayatını kaybettiği ve 14 bin binanın yıkıldığı Hatay, bu kadar sahipsiz kalmaz ve yüzüstü bırakılmazdı. Enkaz altında can verenlerin, kaybolanların, kefensiz gömülenlerin, mezarı belli olmayanların hesabını soranlar olurdu. Bir kamu görevlisine bile dava açılamadıysa… Bir de adalet enkaz altında kaldıysa Hatice ablanın yokluğundan ötürü. İsmail Saymaz
Elimden gelse ne depremden ne de ölümlerinden söz etmeden yazıyı bitirmekti amacım. Ama nedense sürekli şöyle bir cümle takılıp durdu aklıma: “Hazırlıklıydılar, ülkedeki anti demokratik iktidarlara, darbecilere, hukuksuzluklara, gözaltılara, hatta hapisliğe hazırlıklıydılar. En hazırlıksız oldukları yerden geldi ölüm. Belli ki depreme hazırlıksızdılar! On binlerce canımız gibi. Ali Çerkezoğlu