Kaynaklarda “alim, adaletli, yüksek ahlaklı, latifeci bir zat ve salih bir Müslüman” olduğu kaydedilen Hasan Tevfik’in (1834-1908) kaleme aldığı Hayalat-ı Dil, ilk olarak 1868’de basılmıştır. Şimdi de hem sadeleştirilmiş olarak hem de latinize edilmiş ve tıpkıbasımıyla karşılık sayfalar halinde Türkçenin edebiyat evrenine katılıyor.
Geleneksel hikaye ile modern anlatım tarzı arasında eşikte bir eser olan Hayalat-ı Dil’i, “modern bir romandan” ziyade Divan edebiyatı ve Halk edebiyatı gelenekleri çerçevesinde kaleme alınmış ancak taşıdığı yenilikler sebebiyle bu geleneklerden ayrılan özelliklere de sahip “bir geçiş dönemi eseri” olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Ancak Tanzimat Dönemi itibarıyla değişim sürecine giren insan ve toplumun, edebiyatta da değişimi beraberinde getirmesi, Hayalat-ı Dil’i Türk edebiyatındaki bu tabii gelişimin zorunlu bir nüvesi olarak kabul etmeyi ve edebiyat tarihinde hak ettiği konuma yerleştirmeyi gerektirmektedir. Sembolik bir anlatımı benimseyerek devri için siyasi, sosyal, ekonomik bazı eleştiri ve önerilerde bulunması ve kahramanlarında birtakım yenilikleri barındırması ise eseri modern anlatılara yaklaştırmaktadır.
Hayalat-ı Dil’in sembollerle örülü dünyasında, kurgu olarak eserin baş kahramanı olan Murg-ı Dil, başından geçenleri yazara anlatır. Aslında Murg-ı Dil vasıtasıyla kendi gönlüyle konuşan ve bu yolla hayal dünyasını kaleme alan Hasan Tevfik’tir. Civantab’da yaşayan Murg-ı Dil, genç ve neşeli bir delikanlı iken Canan’ı görüp ona aşık olur. Aşkını ilan ettiğinde reddedilir. Terkedilen Murg-ı Dil, sevgilisine yeniden kavuşana kadar çok sayıda yere gider. Eserin diğer kahramanlarından ve eser boyunca Murg-ı Dil'den yardımlarını esirgemeyen Pir ve Nayab bilgelik ve cesaret özellikleriyle birbirini bütünleyen iki tiptir. Onlar bu özellikleriyle geleneği temsil ederler. Eserde geçen mekanlar ve şahıslar semboller üzerinden anlatıldığı için baş kahraman Murg-ı Dil’in Osmanlı Devleti’ni, Canan’ın onun geleceğini, Erguvan’ın Avrupa’yı, önce dost görünüp sonra Murg-ı Dil’i rehin alan vahşilerinse Avrupa devletlerini simgelediği bu eser hakkında araştırma yapanlar tarafından dile getirilmiştir.
Kaynaklarda “alim, adaletli, yüksek ahlaklı, latifeci bir zat ve salih bir Müslüman” olduğu kaydedilen Hasan Tevfik’in (1834-1908) kaleme aldığı Hayalat-ı Dil, ilk olarak 1868’de basılmıştır. Şimdi de hem sadeleştirilmiş olarak hem de latinize edilmiş ve tıpkıbasımıyla karşılık sayfalar halinde Türkçenin edebiyat evrenine katılıyor.
Geleneksel hikaye ile modern anlatım tarzı arasında eşikte bir eser olan Hayalat-ı Dil’i, “modern bir romandan” ziyade Divan edebiyatı ve Halk edebiyatı gelenekleri çerçevesinde kaleme alınmış ancak taşıdığı yenilikler sebebiyle bu geleneklerden ayrılan özelliklere de sahip “bir geçiş dönemi eseri” olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Ancak Tanzimat Dönemi itibarıyla değişim sürecine giren insan ve toplumun, edebiyatta da değişimi beraberinde getirmesi, Hayalat-ı Dil’i Türk edebiyatındaki bu tabii gelişimin zorunlu bir nüvesi olarak kabul etmeyi ve edebiyat tarihinde hak ettiği konuma yerleştirmeyi gerektirmektedir. Sembolik bir anlatımı benimseyerek devri için siyasi, sosyal, ekonomik bazı eleştiri ve önerilerde bulunması ve kahramanlarında birtakım yenilikleri barındırması ise eseri modern anlatılara yaklaştırmaktadır.
Hayalat-ı Dil’in sembollerle örülü dünyasında, kurgu olarak eserin baş kahramanı olan Murg-ı Dil, başından geçenleri yazara anlatır. Aslında Murg-ı Dil vasıtasıyla kendi gönlüyle konuşan ve bu yolla hayal dünyasını kaleme alan Hasan Tevfik’tir. Civantab’da yaşayan Murg-ı Dil, genç ve neşeli bir delikanlı iken Canan’ı görüp ona aşık olur. Aşkını ilan ettiğinde reddedilir. Terkedilen Murg-ı Dil, sevgilisine yeniden kavuşana kadar çok sayıda yere gider. Eserin diğer kahramanlarından ve eser boyunca Murg-ı Dil'den yardımlarını esirgemeyen Pir ve Nayab bilgelik ve cesaret özellikleriyle birbirini bütünleyen iki tiptir. Onlar bu özellikleriyle geleneği temsil ederler. Eserde geçen mekanlar ve şahıslar semboller üzerinden anlatıldığı için baş kahraman Murg-ı Dil’in Osmanlı Devleti’ni, Canan’ın onun geleceğini, Erguvan’ın Avrupa’yı, önce dost görünüp sonra Murg-ı Dil’i rehin alan vahşilerinse Avrupa devletlerini simgelediği bu eser hakkında araştırma yapanlar tarafından dile getirilmiştir.