2565 Rakımlı Haydar Dağı'ndan İstanbul Gayrettepe'ye Hazin Bir Yolculuk…
Kendini çocukluğundan itibaren çalışmaya adayan Mustafa Oğuz'un “Hayata Vefa” adlı otobiyografisinin bu ilk cildi, 50'nci yılını doldurduğu ilaç sanayiine adım atmak üzere Konya'dan Ankara'ya gidişine kadarki anılarını kapsıyor.
Mustafa Oğuz'un dostluk, vefa, çalışma ve yaşama aşkıyla örülü hayatı, 1939 yılında, Konya'nın Bozkır ilçesinin Üçpınar Nahiyesi'nde, 2565 rakımlı Haydar Dağı'nın eteklerinde başlıyor. İlk yaşlarında Toroslar'ın görkeminde kendini ve hayatı anlamaya çabalarken, gücünün yettiği her işi üstlenerek çalışmanın insana katacağı terbiyeyi ve yaşama coşkusunu da kavrıyor. Fakat buna rağmen, dönemin aile yapısındaki mesafelerden de kaynaklanan bir utangaçlığa kapılıyor. Bu utangaçlığını belki de dağlardan alıyor. Köy meydanına bile annesinin 25 kuruşluk teşvikleriyle ancak çıkabilirken, kişiliğini bulup hayat sahnesine çıkması, dönemin en büyük tekstil ve manifatura dağıtıcısı Ahmet Haşhaş Mağazaları'nda çalışmaya başlamasıyla mümkün oluyor.
Ahmet Haşhaş'ın çalışma terbiyesinden geçerek kişiliğini ve özgüvenini kazandıktan sonra Konya meydanında Muhasip Mustafa olarak dolaşmaya başlaması ise, tıpkı daha öncesinde Ticaret Lisesi'ne girişi gibi, karşısına çıkmış hayati tesadüflere tereddüt dahi etmeden “Evet!” diyebilmesiyle ilişkili. Fakat sonrasında, başında esecek kavak yelleri de dinince, mesleğinin zirvesindeyken, hem yüksek öğrenim görme isteği hem de gelişen siyasi bilinci Konya'yı tüketmesine yol açıyor ve hayatını bir kere daha kökten değiştiriyor…
2565 Rakımlı Haydar Dağı'ndan İstanbul Gayrettepe'ye Hazin Bir Yolculuk…
Kendini çocukluğundan itibaren çalışmaya adayan Mustafa Oğuz'un “Hayata Vefa” adlı otobiyografisinin bu ilk cildi, 50'nci yılını doldurduğu ilaç sanayiine adım atmak üzere Konya'dan Ankara'ya gidişine kadarki anılarını kapsıyor.
Mustafa Oğuz'un dostluk, vefa, çalışma ve yaşama aşkıyla örülü hayatı, 1939 yılında, Konya'nın Bozkır ilçesinin Üçpınar Nahiyesi'nde, 2565 rakımlı Haydar Dağı'nın eteklerinde başlıyor. İlk yaşlarında Toroslar'ın görkeminde kendini ve hayatı anlamaya çabalarken, gücünün yettiği her işi üstlenerek çalışmanın insana katacağı terbiyeyi ve yaşama coşkusunu da kavrıyor. Fakat buna rağmen, dönemin aile yapısındaki mesafelerden de kaynaklanan bir utangaçlığa kapılıyor. Bu utangaçlığını belki de dağlardan alıyor. Köy meydanına bile annesinin 25 kuruşluk teşvikleriyle ancak çıkabilirken, kişiliğini bulup hayat sahnesine çıkması, dönemin en büyük tekstil ve manifatura dağıtıcısı Ahmet Haşhaş Mağazaları'nda çalışmaya başlamasıyla mümkün oluyor.
Ahmet Haşhaş'ın çalışma terbiyesinden geçerek kişiliğini ve özgüvenini kazandıktan sonra Konya meydanında Muhasip Mustafa olarak dolaşmaya başlaması ise, tıpkı daha öncesinde Ticaret Lisesi'ne girişi gibi, karşısına çıkmış hayati tesadüflere tereddüt dahi etmeden “Evet!” diyebilmesiyle ilişkili. Fakat sonrasında, başında esecek kavak yelleri de dinince, mesleğinin zirvesindeyken, hem yüksek öğrenim görme isteği hem de gelişen siyasi bilinci Konya'yı tüketmesine yol açıyor ve hayatını bir kere daha kökten değiştiriyor…