Jeoloji mühendisliği benim hayalimi süsleyen bir meslek değildi aslında. Hatta o tarihlerde böyle bir mühendislik dalının varlığından bile haberim yoktu. Üniversite sınavlarında puanım tuttuğu için zorunlu olarak girdiğim bir bölüm de değildi. Tamamen rastlantılardan oluşan bir şans???? benim jeoloji mühendisi olmam…
…Yeşillikler içinden geçilerek ulaşılan bir iş yeri, önünde tenis kortları, voleybol sahaları, içinde ördeklerin yüzdüğü süs havuzu; rüya gibi bir yerdi. Bizler her gün okula giderken önünden geçtiğimiz bu kurumu hayranlıkla izler ve bir gün mutlaka bu kurumun mensubu olmayı hayal ederdik…
… Benim mezun olup da göreve başladığım 1970 li yılların başında Jeoloji Mühendisliği halkımız tarafından pek bilinmiyordu. Maden aramaları için gittiğimiz köylerde kendimizi jeoloji mühendisi ya da jeolog olarak tanıtıyorduk ama kimse neden söz ettiğimizi anlamıyordu. Bizi madenci ya da arkeolog olarak algılıyorlardı. Jeoloji kelimesini telaffuz edemeyip, ya culluk ya da jeoleg olarak ifade ediyorlardı...
…Marmara depremi, tüm jeoloji ve ilgili bilim insanlarının çok iyi bildiği Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde meydana gelmişti. Bu hattın bütün özellikleri ve hareket tarzı çok yakından biliniyor ve izleniyordu. Fakat bilinmeyen bir şey vardı. Herkesin bildiği ve yakından takip ettiği bu fay hattı üzerinde, neden bu kadar büyük
yerleşim merkezlerinin yer aldığı ve neden ülkenin en önemli sanayi tesislerinin bu kadar riskli bir bölgede kurulmuş olduğu idi. Bilim adamları, asıl bunların sebebini anlamak için koşa koşa ülkemize gelmişlerdi…
Ülkemizdeki inşaat mühendisliği eğitimi ve bu eğitimle oluşan geleneğe göre bütün statik projesi hazırlayan mühendisler “Geoteknikci” adı verilen inşaat mühendisleri tarafından hesaplanmış “Zemin Emniyet Gerilmesi” değerini kullanarak proje hazırlıyorlardı. Hesaplarda kullanılan bu değer inşattan dolayı zemine yansıyacak maksimum yük, yani zeminde oluşturmasına izin verilebilecek maksimum gerilim değeridir. Hâlbuki ki, zemin etüdü yapacak olan jeoloji mühendislerini ilgilendiren konu zeminin taşıma kapasitesidir. İnşaattan dolayı zemine gelmesine izin verilebilecek maksimum yük anlamına gelen “Emniyetli Taşıma Gücü” kavramını
kullanırlar. Birbirleri ile alakası olmayan kavramlar gibi görünse de aslında bu iki kavramla ifade edilen değerler hazırlanan proje özelinde aynı değeri ifade etmesi gerekir. Yani iki meslek grubunu buluşturan bir değerdir söz konusu olan. Ancak birlikte çalışma pratikleri olmadığından, bu kavramlar iki meslek grubunu birleştirmek
yerine birbirlerinden uzaklaştıran kavramlar haline gelmiştir…
Jeoloji mühendisliği benim hayalimi süsleyen bir meslek değildi aslında. Hatta o tarihlerde böyle bir mühendislik dalının varlığından bile haberim yoktu. Üniversite sınavlarında puanım tuttuğu için zorunlu olarak girdiğim bir bölüm de değildi. Tamamen rastlantılardan oluşan bir şans???? benim jeoloji mühendisi olmam…
…Yeşillikler içinden geçilerek ulaşılan bir iş yeri, önünde tenis kortları, voleybol sahaları, içinde ördeklerin yüzdüğü süs havuzu; rüya gibi bir yerdi. Bizler her gün okula giderken önünden geçtiğimiz bu kurumu hayranlıkla izler ve bir gün mutlaka bu kurumun mensubu olmayı hayal ederdik…
… Benim mezun olup da göreve başladığım 1970 li yılların başında Jeoloji Mühendisliği halkımız tarafından pek bilinmiyordu. Maden aramaları için gittiğimiz köylerde kendimizi jeoloji mühendisi ya da jeolog olarak tanıtıyorduk ama kimse neden söz ettiğimizi anlamıyordu. Bizi madenci ya da arkeolog olarak algılıyorlardı. Jeoloji kelimesini telaffuz edemeyip, ya culluk ya da jeoleg olarak ifade ediyorlardı...
…Marmara depremi, tüm jeoloji ve ilgili bilim insanlarının çok iyi bildiği Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde meydana gelmişti. Bu hattın bütün özellikleri ve hareket tarzı çok yakından biliniyor ve izleniyordu. Fakat bilinmeyen bir şey vardı. Herkesin bildiği ve yakından takip ettiği bu fay hattı üzerinde, neden bu kadar büyük
yerleşim merkezlerinin yer aldığı ve neden ülkenin en önemli sanayi tesislerinin bu kadar riskli bir bölgede kurulmuş olduğu idi. Bilim adamları, asıl bunların sebebini anlamak için koşa koşa ülkemize gelmişlerdi…
Ülkemizdeki inşaat mühendisliği eğitimi ve bu eğitimle oluşan geleneğe göre bütün statik projesi hazırlayan mühendisler “Geoteknikci” adı verilen inşaat mühendisleri tarafından hesaplanmış “Zemin Emniyet Gerilmesi” değerini kullanarak proje hazırlıyorlardı. Hesaplarda kullanılan bu değer inşattan dolayı zemine yansıyacak maksimum yük, yani zeminde oluşturmasına izin verilebilecek maksimum gerilim değeridir. Hâlbuki ki, zemin etüdü yapacak olan jeoloji mühendislerini ilgilendiren konu zeminin taşıma kapasitesidir. İnşaattan dolayı zemine gelmesine izin verilebilecek maksimum yük anlamına gelen “Emniyetli Taşıma Gücü” kavramını
kullanırlar. Birbirleri ile alakası olmayan kavramlar gibi görünse de aslında bu iki kavramla ifade edilen değerler hazırlanan proje özelinde aynı değeri ifade etmesi gerekir. Yani iki meslek grubunu buluşturan bir değerdir söz konusu olan. Ancak birlikte çalışma pratikleri olmadığından, bu kavramlar iki meslek grubunu birleştirmek
yerine birbirlerinden uzaklaştıran kavramlar haline gelmiştir…