Leo Strauss Hegel üzerine ayrıntılı bir inceleme yazmayı planlamış fakat buna fırsat bulamamıştır. Strauss’un yirminci yüzyıl siyaset felsefesini şekillendiren başlıca figürlerden olduğu düşünüldüğünde, böyle bir eserin hayata geçirilememiş olmasını hem yirminci yüzyılın hem de bugünün felsefesi için büyük bir talihsizlik olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Öte yandan, Strauss’un 1965 Kış döneminde Chicago Üniversitesi’nde verdiği Hegel’in Tarih Felsefesi üzerine derslerin elinizdeki dökümü, bu talihsizliği hiç değilse en önemli başlıklarında telafi edebilecek bir metindir. Şayet böyle bir inceleme yapabilseydi ele alacağı başlıca Hegelci temalar hangileri olurdu, Hegel’le kritik karşılaşmalarında beliren yol çatallarında hangi yöne gitmeyi tercih ederdi, hâlâ bütün canlılığını koruyan fakat Marksizm dolayımından yorumlanması gelenek hâline gelmiş Hegelciliğin hiç değilse siyaset felsefesi özelinde farklı bir yorumu mümkün müydü; elinizdeki metinde tartışmaya yer bırakmayarak cevaplanmış bu sorular ve daha nicesi, Strauss’un kendi Hegel’inin capcanlı biçimde gözlerimizin önünde belirmesi için yeterli görünüyor. Hegel Dersleri, tam da bu yönüyle, Soğuk Savaş döneminin fokurdayan “Hegelci-Marksist” Avrupa’sından –elbette deyim yerindeyse– “Hegelci-Liberal” Birleşik Devletler’in sütliman çöllerine bakış olarak da okunabilecek, tam anlamıyla “diyalektik” bir metin.
Leo Strauss Hegel üzerine ayrıntılı bir inceleme yazmayı planlamış fakat buna fırsat bulamamıştır. Strauss’un yirminci yüzyıl siyaset felsefesini şekillendiren başlıca figürlerden olduğu düşünüldüğünde, böyle bir eserin hayata geçirilememiş olmasını hem yirminci yüzyılın hem de bugünün felsefesi için büyük bir talihsizlik olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Öte yandan, Strauss’un 1965 Kış döneminde Chicago Üniversitesi’nde verdiği Hegel’in Tarih Felsefesi üzerine derslerin elinizdeki dökümü, bu talihsizliği hiç değilse en önemli başlıklarında telafi edebilecek bir metindir. Şayet böyle bir inceleme yapabilseydi ele alacağı başlıca Hegelci temalar hangileri olurdu, Hegel’le kritik karşılaşmalarında beliren yol çatallarında hangi yöne gitmeyi tercih ederdi, hâlâ bütün canlılığını koruyan fakat Marksizm dolayımından yorumlanması gelenek hâline gelmiş Hegelciliğin hiç değilse siyaset felsefesi özelinde farklı bir yorumu mümkün müydü; elinizdeki metinde tartışmaya yer bırakmayarak cevaplanmış bu sorular ve daha nicesi, Strauss’un kendi Hegel’inin capcanlı biçimde gözlerimizin önünde belirmesi için yeterli görünüyor. Hegel Dersleri, tam da bu yönüyle, Soğuk Savaş döneminin fokurdayan “Hegelci-Marksist” Avrupa’sından –elbette deyim yerindeyse– “Hegelci-Liberal” Birleşik Devletler’in sütliman çöllerine bakış olarak da okunabilecek, tam anlamıyla “diyalektik” bir metin.