“… Maiyet memuru, kaymakam, şube müdürü, vali yardımcısı ve ara sıra da vali vekili olarak 35,5 yıl çalıştım. 65 yaşıma girmeden çok önce emekli olmak zorunda bıraktılar. Dışardan bakıştaki parlak görüntüsüne rağmen bu mesleği sevdiğimi, benimsediğimi söyleyemem.
Hele hele Kürt isen ve daha da önemlisi halkının haklı ve insani isteklerinin derhal susturulmasına, halkına yapılmakta olan baskı ve zulme gizli de olsa karşı çıkabiliyorsan o işte yerin yok senin, süründürürler. Süründürürler derken mülki idare amirleri camiasını kastetmiyorum. Adını silen düğmelerle oynayanlar askeri vesayetin ilâhları ve istihbarat örgütlerinin bilicileridir. İzlemeler, fişlemeler, dinlemeler, takipler ve soruşturmalarla geçti 35,5 yılım. Kalıplar içine girebilen, TC’nin dayattığı ezberlere eyvallah diyebilen biri olsaydım yaptığım iş, kendimin ve ilahların hoşuna giderdi elbette. Mutlak itaat, mutluluktur bazıları için; başın rahattır, dünya nimetlerinden, pardon TC nimetlerinden çok, daha daha çok yararlanırsın. El üstünde tutulan muteberlerden olursun. Gel gelelim, benim yapımla uyuşmuyordu o işler. Üstüne üstlük bir de söz dinlemez bir Kürt’tüm. Yine de 35,5 yıl oralarda kalabilmem bir mucize sayılır…”
Baskı, zulüm, asimilasyon ve yıkım... Yüz yıldır yinelenen inkâr... Hem Kürt Hem Mülki Amir, sadece bir kişisel anılar dizisi değil, ötekilerin yokluğu üzerinde yükselen yüzyıllık yalan ve zulüm sistemine içeriden bir bakış, ilk elden bir tanıklık. Devletin Kürt meselesine yaklaşımını, yüzyıllık inkarını, uygulamalarını, zihinsel kodlarını, nasıl tasarlayıp nasıl tepki verdiğini, nasıl organize olduğunu, özellikle 70, 80, 90 ve 2000’ler döneminin Türk devletinin düşünsel yapısını anlamak isteyenler için sağlam bir referans, doğrudan tanıklığı bakımından da önemli bir başvuru kaynağı.
“… Maiyet memuru, kaymakam, şube müdürü, vali yardımcısı ve ara sıra da vali vekili olarak 35,5 yıl çalıştım. 65 yaşıma girmeden çok önce emekli olmak zorunda bıraktılar. Dışardan bakıştaki parlak görüntüsüne rağmen bu mesleği sevdiğimi, benimsediğimi söyleyemem.
Hele hele Kürt isen ve daha da önemlisi halkının haklı ve insani isteklerinin derhal susturulmasına, halkına yapılmakta olan baskı ve zulme gizli de olsa karşı çıkabiliyorsan o işte yerin yok senin, süründürürler. Süründürürler derken mülki idare amirleri camiasını kastetmiyorum. Adını silen düğmelerle oynayanlar askeri vesayetin ilâhları ve istihbarat örgütlerinin bilicileridir. İzlemeler, fişlemeler, dinlemeler, takipler ve soruşturmalarla geçti 35,5 yılım. Kalıplar içine girebilen, TC’nin dayattığı ezberlere eyvallah diyebilen biri olsaydım yaptığım iş, kendimin ve ilahların hoşuna giderdi elbette. Mutlak itaat, mutluluktur bazıları için; başın rahattır, dünya nimetlerinden, pardon TC nimetlerinden çok, daha daha çok yararlanırsın. El üstünde tutulan muteberlerden olursun. Gel gelelim, benim yapımla uyuşmuyordu o işler. Üstüne üstlük bir de söz dinlemez bir Kürt’tüm. Yine de 35,5 yıl oralarda kalabilmem bir mucize sayılır…”
Baskı, zulüm, asimilasyon ve yıkım... Yüz yıldır yinelenen inkâr... Hem Kürt Hem Mülki Amir, sadece bir kişisel anılar dizisi değil, ötekilerin yokluğu üzerinde yükselen yüzyıllık yalan ve zulüm sistemine içeriden bir bakış, ilk elden bir tanıklık. Devletin Kürt meselesine yaklaşımını, yüzyıllık inkarını, uygulamalarını, zihinsel kodlarını, nasıl tasarlayıp nasıl tepki verdiğini, nasıl organize olduğunu, özellikle 70, 80, 90 ve 2000’ler döneminin Türk devletinin düşünsel yapısını anlamak isteyenler için sağlam bir referans, doğrudan tanıklığı bakımından da önemli bir başvuru kaynağı.