Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer

Stok Kodu:
9789750506963
Boyut:
13x20
Sayfa Sayısı:
260
Baskı:
10
Basım Tarihi:
2020-06
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
%30 indirimli
215,00TL
150,50TL
Taksitli fiyat: 9 x 18,39TL
Temin süresi 2-5 gündür.
9789750506963
1028504
Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer
Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer
150.50

"Büyüyordum... Nenem Xacê'nin eteğinin altında, jandarma baskınları arasında, radyonun dibinde, duydukları haberlerle asılan yüzleri izleyerek, asılanların isimlerini duyarak, toprak yiyip, köpek kovalayarak, telden arabalarla ıı-ınnn yaparak büyüyordum. Arada bir annemden mektuplar geliyordu. Nenem Xacê mektupları okutup, ‘Hımm,' diyor, anlaşılmaz biçimde ağzında bir şeyler geveliyordu. Mektuplarda ‘Çocukların hali vaziyeti nasıl?' diye sorulan soruları okuyanlar ise iç çekip bana bakıyordu. Oysa çoktan unutmuştum annemi. Ama yine de her çocuğun bakışlarının mazlumluğundan, derinliğinden olsa gerek, kabuklu göz kapaklarımın altındaki fıldır gözlerimin bir an mahzunlaştığını görenler, bunu anne özlemine ve yetimliğe yoruyor, ağlıyorlardı. Hele de kadınlar... Köy kadınları, acıyı unutturma derdine girerken daha fazla hatırlatırlardı. Hangi kadın yolda yolakta beni görse çağırıp memelerinin arasına bastırır, ben öyle üzerlerindeki kadınlık, annelik, köylülük karışımı kokuyu içime çekerken, onlar ise yazmalarının ucundan tutup, gözlerini silerlerdi. Bu içli anlar, artık benim de farkında olduğum, keyif aldığım birer oyuna dönüşmüştü. Kadınları gördüğüm zaman boynumu büker, ağır adımlarla yanlarına yaklaşır, içerleyip de beni memelerine bastırmalarını beklerdim." Bir Alevi Kürt köyünün ve insanlarının hikâyesi... "Vecizeleri, mesajları ve yasalarıyla bedene oturmaya çalışan, yer yer beline vurulan penslerle daralan, yer yer dikişleri patlayan Cumhuriyet"in uzak hatırası... 1960'lar ve 70'ler... Nurhak'ın yası... "Rüyalardan keramet, ocaklardan derman, dedelerden ikrar almaya alışmış köylü"nün devrim düşüne dalışı... Ve "tüm zamanların, her şeyin intikamını alma" öfkesini biriktiren 12 Eylül kâbusu... Evrim Alataş'ın, neşesini öfke kıyamet içinde de yitirmeyen kaleminden.

"Büyüyordum... Nenem Xacê'nin eteğinin altında, jandarma baskınları arasında, radyonun dibinde, duydukları haberlerle asılan yüzleri izleyerek, asılanların isimlerini duyarak, toprak yiyip, köpek kovalayarak, telden arabalarla ıı-ınnn yaparak büyüyordum. Arada bir annemden mektuplar geliyordu. Nenem Xacê mektupları okutup, ‘Hımm,' diyor, anlaşılmaz biçimde ağzında bir şeyler geveliyordu. Mektuplarda ‘Çocukların hali vaziyeti nasıl?' diye sorulan soruları okuyanlar ise iç çekip bana bakıyordu. Oysa çoktan unutmuştum annemi. Ama yine de her çocuğun bakışlarının mazlumluğundan, derinliğinden olsa gerek, kabuklu göz kapaklarımın altındaki fıldır gözlerimin bir an mahzunlaştığını görenler, bunu anne özlemine ve yetimliğe yoruyor, ağlıyorlardı. Hele de kadınlar... Köy kadınları, acıyı unutturma derdine girerken daha fazla hatırlatırlardı. Hangi kadın yolda yolakta beni görse çağırıp memelerinin arasına bastırır, ben öyle üzerlerindeki kadınlık, annelik, köylülük karışımı kokuyu içime çekerken, onlar ise yazmalarının ucundan tutup, gözlerini silerlerdi. Bu içli anlar, artık benim de farkında olduğum, keyif aldığım birer oyuna dönüşmüştü. Kadınları gördüğüm zaman boynumu büker, ağır adımlarla yanlarına yaklaşır, içerleyip de beni memelerine bastırmalarını beklerdim." Bir Alevi Kürt köyünün ve insanlarının hikâyesi... "Vecizeleri, mesajları ve yasalarıyla bedene oturmaya çalışan, yer yer beline vurulan penslerle daralan, yer yer dikişleri patlayan Cumhuriyet"in uzak hatırası... 1960'lar ve 70'ler... Nurhak'ın yası... "Rüyalardan keramet, ocaklardan derman, dedelerden ikrar almaya alışmış köylü"nün devrim düşüne dalışı... Ve "tüm zamanların, her şeyin intikamını alma" öfkesini biriktiren 12 Eylül kâbusu... Evrim Alataş'ın, neşesini öfke kıyamet içinde de yitirmeyen kaleminden.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat