Ağustos 1944’te, Auschwitz Toplama Kampı’nda katliamın gerçekleştirilmesine yardım etmeye zorlanan Sonderkommando üyeleri her türlü tehlikeyi göze alarak toplu imha sürecini fotoğraflamayı başarır. Kamptan kaçırılıp Polonyalı direniş savaşçılarına ulaştırılan fotoğraflardan yalnızca dördü kalır geriye. Her Şeye Rağmen İmgeler, gaz odalarına sürüklenen kadınları, yakılan ceset yığınlarını gösteren bu fotoğrafları konu ediyor. Didi-Huberman’ın bu imgelere yönelik ilgisini röntgencilik olarak eleştirenlere güçlü bir yanıt niteliğindeki metin, Jean-Luc Godard’dan Claude Lanzmann’a, Primo Levi’den Hannah Arendt’e, Walter Benjamin’den Georges Bataille’a ve daha birçoklarına uzanarak, Shoah’nın temsil edilebilirliği ve imgelere doymuş bir dünyada arşiv fotoğraflarının statüsü hakkındaki tartışmalara paha biçilmez bir katkı sağlıyor. Görünüş ile hakikat arasındaki karşıtlığın ötesinde imgeyi yeniden düşünüyor, anlatılması imkânsız olanı her şeye rağmen anlatıyor.
Ağustos 1944’te, Auschwitz Toplama Kampı’nda katliamın gerçekleştirilmesine yardım etmeye zorlanan Sonderkommando üyeleri her türlü tehlikeyi göze alarak toplu imha sürecini fotoğraflamayı başarır. Kamptan kaçırılıp Polonyalı direniş savaşçılarına ulaştırılan fotoğraflardan yalnızca dördü kalır geriye. Her Şeye Rağmen İmgeler, gaz odalarına sürüklenen kadınları, yakılan ceset yığınlarını gösteren bu fotoğrafları konu ediyor. Didi-Huberman’ın bu imgelere yönelik ilgisini röntgencilik olarak eleştirenlere güçlü bir yanıt niteliğindeki metin, Jean-Luc Godard’dan Claude Lanzmann’a, Primo Levi’den Hannah Arendt’e, Walter Benjamin’den Georges Bataille’a ve daha birçoklarına uzanarak, Shoah’nın temsil edilebilirliği ve imgelere doymuş bir dünyada arşiv fotoğraflarının statüsü hakkındaki tartışmalara paha biçilmez bir katkı sağlıyor. Görünüş ile hakikat arasındaki karşıtlığın ötesinde imgeyi yeniden düşünüyor, anlatılması imkânsız olanı her şeye rağmen anlatıyor.