Sevinç Çokum’un, kitaplaşmadan önce yer aldığı dergilerde büyük ilgi gören eski fotoğraflara dair öyküleri Hevenk – Kayıp İstanbul’da bir araya geliyor.
Çokum’un yer yer öyküleşen anlatısı, aynı zamanda kaynağını yazarın çocukluk yıllarının anı ve gözleme dayalı birikimlerinden alan bir belge niteliği taşıyor. Çokum, geçmişteki tahkiye ustalarının günümüzde yaşayan kuşağının temsilcisi olarak, eserine yaşadığı ve tanıdığı semtlerin, özellikle belli bir dönemin Beşiktaş’ının çizgilerini yansıtıyor. Şiirli bir anlatımla kayıp insanların ve kayıp değerlerin masalsı ve renkli dünyasını adeta bir çiçek veya meyve hevengine dönüştürüyor.
“Bazı akşamlar Firuzağa’dan Fındıklı’ya yürüye yürüye inip Kabataş’ta adalara su götüren yarı uykulu bir teknenin durup durduğu iskeleden istavrit avlayışımız, sonra gece on ikide eve dönüp bunları kızartışımız da yazılmağa değer. Çünkü iskele lambasının sudaki aydınlığına tav olan istavritlerin oltaya gelişiyle duyulan sürur başka bir şeydi. Fakat bendeki hayvan sevgisinin giderek yoğunlaşmasından dolayı şimdi aynı keyifle bir kova değil, bir tek balık tutabileceğimi sanmıyorum.”
Sevinç Çokum’un, kitaplaşmadan önce yer aldığı dergilerde büyük ilgi gören eski fotoğraflara dair öyküleri Hevenk – Kayıp İstanbul’da bir araya geliyor.
Çokum’un yer yer öyküleşen anlatısı, aynı zamanda kaynağını yazarın çocukluk yıllarının anı ve gözleme dayalı birikimlerinden alan bir belge niteliği taşıyor. Çokum, geçmişteki tahkiye ustalarının günümüzde yaşayan kuşağının temsilcisi olarak, eserine yaşadığı ve tanıdığı semtlerin, özellikle belli bir dönemin Beşiktaş’ının çizgilerini yansıtıyor. Şiirli bir anlatımla kayıp insanların ve kayıp değerlerin masalsı ve renkli dünyasını adeta bir çiçek veya meyve hevengine dönüştürüyor.
“Bazı akşamlar Firuzağa’dan Fındıklı’ya yürüye yürüye inip Kabataş’ta adalara su götüren yarı uykulu bir teknenin durup durduğu iskeleden istavrit avlayışımız, sonra gece on ikide eve dönüp bunları kızartışımız da yazılmağa değer. Çünkü iskele lambasının sudaki aydınlığına tav olan istavritlerin oltaya gelişiyle duyulan sürur başka bir şeydi. Fakat bendeki hayvan sevgisinin giderek yoğunlaşmasından dolayı şimdi aynı keyifle bir kova değil, bir tek balık tutabileceğimi sanmıyorum.”