İyi bir kitap, hem kendi iç dünyamıza hem de başka dünyalara kesilmiş eskimeyen bir seyahat bileti gibidir. Uğur İzzet Karakoç, on dört öyküden oluşan Hiç Babam Kalmadı ile sizi ebeveynlerin, babasızların, âşıkların, ötekilerin, serserilerin, ahmakların dünyasında özel bir yolculuğa çağırıyor. Her bir öykü sesleri ve imgeleriyle kompartıman pencerelerinden akarken, kendinizi cama yapışık bir vaziyette manzaraları izlerken bulabilirsiniz; çok tesirli ve size ait olmayı isteyen gerçekler bunlar. Kahkahalar, hüzün, öfke, tebessüm, hayret edişler, oh olsunlar ve vah vahlarla renkten renge girerken kitap bittiğinde harikulade bir gökkuşağını izlemiş olduğunuzu fark edeceksiniz. Bu davet size.
“Akıllıca inşa edilmiş öykülerle karşı karşıyayız. Uğur İzzet Karakoç buralıların hayatlarına açılan pencerelerin panjurlarını keskin gözlemleriyle aralıyor; öfkelendiriyor, güldürüyor, huzursuz ediyor. Her öykünün sonunda omuz başınızdan arkanıza bakın, karakterlerinden biri sizi izliyor olacak.”
Nazlı Berivan Ak
“Uğur İzzet Karakoç’un öykülerindeki sesler bugünde yaşayan anlatıcılara ait. Kafası bir şeylere gayet bozuk hâlde öfkeyle söylenirken satır aralarında gerçeklik parçaları ifşa eden sesler bunlar. Bu öykülerde babalar düşüyor, anneler hafızasını yitiriyor, çocuklar kendileriyle hesaplaşıyor. ‘Aile’nin gölgeli, tekinsiz, kendine özgü bir biçimde çarpık yanlarını anlatırken yazar, her defasında karakterine mesafeli ama aynı zamanda da ölçülü bir şefkatle yaklaşmayı başarıyor.”
Tuğba Doğan
İyi bir kitap, hem kendi iç dünyamıza hem de başka dünyalara kesilmiş eskimeyen bir seyahat bileti gibidir. Uğur İzzet Karakoç, on dört öyküden oluşan Hiç Babam Kalmadı ile sizi ebeveynlerin, babasızların, âşıkların, ötekilerin, serserilerin, ahmakların dünyasında özel bir yolculuğa çağırıyor. Her bir öykü sesleri ve imgeleriyle kompartıman pencerelerinden akarken, kendinizi cama yapışık bir vaziyette manzaraları izlerken bulabilirsiniz; çok tesirli ve size ait olmayı isteyen gerçekler bunlar. Kahkahalar, hüzün, öfke, tebessüm, hayret edişler, oh olsunlar ve vah vahlarla renkten renge girerken kitap bittiğinde harikulade bir gökkuşağını izlemiş olduğunuzu fark edeceksiniz. Bu davet size.
“Akıllıca inşa edilmiş öykülerle karşı karşıyayız. Uğur İzzet Karakoç buralıların hayatlarına açılan pencerelerin panjurlarını keskin gözlemleriyle aralıyor; öfkelendiriyor, güldürüyor, huzursuz ediyor. Her öykünün sonunda omuz başınızdan arkanıza bakın, karakterlerinden biri sizi izliyor olacak.”
Nazlı Berivan Ak
“Uğur İzzet Karakoç’un öykülerindeki sesler bugünde yaşayan anlatıcılara ait. Kafası bir şeylere gayet bozuk hâlde öfkeyle söylenirken satır aralarında gerçeklik parçaları ifşa eden sesler bunlar. Bu öykülerde babalar düşüyor, anneler hafızasını yitiriyor, çocuklar kendileriyle hesaplaşıyor. ‘Aile’nin gölgeli, tekinsiz, kendine özgü bir biçimde çarpık yanlarını anlatırken yazar, her defasında karakterine mesafeli ama aynı zamanda da ölçülü bir şefkatle yaklaşmayı başarıyor.”
Tuğba Doğan