İnanç ve mâbed tarih boyunca ayrılmaz iki unsur olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mâbedler, mimarisi ile müntesiplerine inançlarının haşmetini, kalıcılığını yansıtmış ve onları bir arada tutmuştur. Mukaddes mekânlar olarak görülen mâbedler, inanç gruplarının azınlıkta olduğu topraklarda da canlılıklarını sürdürmüşlerdir.
Elinizdeki çalışma, İslâm beldesi olarak kabul edilen yerlerde kilise inşasının imkânını ele almakta ve klasik kaynaklarda durumun nasıl değerlendirildiğini ortaya koymaktadır. Bilhassa İslâm ülkelerinde kilise ihdası, kalıntılar üzerine inşası veya tamiratı gibi hususlar İslâm hukuku perspektifinden ele alınmıştır. Bu çalışma ile İslâm düşünce tarihinde Müslüman-Hristiyan ilişkileri, Müslümanların farklı din grupları ile yaşama tecrübesi gibi pek çok konuda yeni bakış açıları kazandırılması amaçlanmaktadır.
İnanç ve mâbed tarih boyunca ayrılmaz iki unsur olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mâbedler, mimarisi ile müntesiplerine inançlarının haşmetini, kalıcılığını yansıtmış ve onları bir arada tutmuştur. Mukaddes mekânlar olarak görülen mâbedler, inanç gruplarının azınlıkta olduğu topraklarda da canlılıklarını sürdürmüşlerdir.
Elinizdeki çalışma, İslâm beldesi olarak kabul edilen yerlerde kilise inşasının imkânını ele almakta ve klasik kaynaklarda durumun nasıl değerlendirildiğini ortaya koymaktadır. Bilhassa İslâm ülkelerinde kilise ihdası, kalıntılar üzerine inşası veya tamiratı gibi hususlar İslâm hukuku perspektifinden ele alınmıştır. Bu çalışma ile İslâm düşünce tarihinde Müslüman-Hristiyan ilişkileri, Müslümanların farklı din grupları ile yaşama tecrübesi gibi pek çok konuda yeni bakış açıları kazandırılması amaçlanmaktadır.