Vaktidir artık Zamanın içinde Hükümleri aramanın, ölümün yanı başında yaşamın içinde aşkı bulmanın
Başka biri var. Öfke içinde onu öldürmek istersin ya da kendini. Zaman durur, tapınılan sevgili, sevdiğinde var ettiğin yaşam gücü durur. Başka biri var. Kim? Meydandaki adam mı? Hallaç bir an başını kaldırdı, gözünü açtı. Ölüm Meleğini gördü, artık yanındaydı, kanlanmış beyaz saçlarını okşadı, başını tuttu, kulağına fısıldadı, Vakittir artık Ebu Abdullah Hüseyin Mansur El-Beyzavi el-Hallaç
Çok mu istiyorsun onu? dedi, cevap vermedi ilk önce, ejderha yine yakmaya başladı omzunu, alevler her tarafına yayılıyordu, yakıcı bir sıcaklık, ejderha alev saçtıkça, hareket ettikçe, tırnakları vücuduna batıyordu, sıcaklık kalbini kavurmaya başladığında, o güzel dudaklarından çıkan evet cevabı, sarsmadı hiç. Kurtulmalıydı artık bundan. Bir aşk aramak niye? Yeniden bırakılmak ve bırakmak için mi? Yeni bir şeyler görmek ve duymak için mi? Yeni tatlar, lezzetler, yeni bir beden, cinsel haz mı?
Onu ilk gördüğünden itibaren gittikçe artan tutku her tarafını sarıyordu. Onu görmekten, onu seyretmekten büyük bir keyif alıyordu. Kabarmış, ıslanmış kadınlığını seyrederken, tanrıça İştar'a kendini sunan bir kral gibi hissetti kendini
İstediği gibi olmadı. Cezaevinden yeni çıkmış adam, yaşlı adamın öldüğü yere gidemedi, belki gitmeyi beceremedi, belki de gitmek istemedi Dedi ki, aşk kendini kandırdığın bir tutku olmamalı ve de tek taraflı olmamalı, sevinç olmalı. Aşk çok fazla konuşmak değil; yaşanmalı, çok gürültülü değil, sessizce, birlikte, bir beden olarak. İnadına karşısına çıkan aşkı anlatacak; binlerce yıldır niye kadınla erkeğin bir beden olduğunu, olması gerektiğini anlayacak ve buna ulaşmanın ne kadar da zor olduğunu
Vaktidir artık Zamanın içinde Hükümleri aramanın, ölümün yanı başında yaşamın içinde aşkı bulmanın
Başka biri var. Öfke içinde onu öldürmek istersin ya da kendini. Zaman durur, tapınılan sevgili, sevdiğinde var ettiğin yaşam gücü durur. Başka biri var. Kim? Meydandaki adam mı? Hallaç bir an başını kaldırdı, gözünü açtı. Ölüm Meleğini gördü, artık yanındaydı, kanlanmış beyaz saçlarını okşadı, başını tuttu, kulağına fısıldadı, Vakittir artık Ebu Abdullah Hüseyin Mansur El-Beyzavi el-Hallaç
Çok mu istiyorsun onu? dedi, cevap vermedi ilk önce, ejderha yine yakmaya başladı omzunu, alevler her tarafına yayılıyordu, yakıcı bir sıcaklık, ejderha alev saçtıkça, hareket ettikçe, tırnakları vücuduna batıyordu, sıcaklık kalbini kavurmaya başladığında, o güzel dudaklarından çıkan evet cevabı, sarsmadı hiç. Kurtulmalıydı artık bundan. Bir aşk aramak niye? Yeniden bırakılmak ve bırakmak için mi? Yeni bir şeyler görmek ve duymak için mi? Yeni tatlar, lezzetler, yeni bir beden, cinsel haz mı?
Onu ilk gördüğünden itibaren gittikçe artan tutku her tarafını sarıyordu. Onu görmekten, onu seyretmekten büyük bir keyif alıyordu. Kabarmış, ıslanmış kadınlığını seyrederken, tanrıça İştar'a kendini sunan bir kral gibi hissetti kendini
İstediği gibi olmadı. Cezaevinden yeni çıkmış adam, yaşlı adamın öldüğü yere gidemedi, belki gitmeyi beceremedi, belki de gitmek istemedi Dedi ki, aşk kendini kandırdığın bir tutku olmamalı ve de tek taraflı olmamalı, sevinç olmalı. Aşk çok fazla konuşmak değil; yaşanmalı, çok gürültülü değil, sessizce, birlikte, bir beden olarak. İnadına karşısına çıkan aşkı anlatacak; binlerce yıldır niye kadınla erkeğin bir beden olduğunu, olması gerektiğini anlayacak ve buna ulaşmanın ne kadar da zor olduğunu