Atilla yüzyıllar boyu Batı dünyası tarafından kana susamış bir tiran olarak algılanmıştır. Erken dönem Hristiyan kronik yazarları ondan bahsederken onun Tanrı tarafından Hristiyan halkları, işledikleri günahları cezalandırmak amacıyla gönderildiğine dair kanaatlerini ifade etmişlerdir.
Patrick Howarth'ın bu çalışmasında ise karşımıza daha farklı bir Atilla portresi çıkmaktadır. Bu eserde Atilla, bilge ve tolerans sahibi bir lider olduğu kadar merhamet sahibi ve düşmanlarının yüreğine korku salan bir savaşçı olarak resmedilmektedir. Atilla Roma İmparatorluğu'nun dağılmaya yüz tuttuğu ve barbar kavimleri ortaya çıktığı beşinci yüzyılda çok geniş bir alana yayılmış fakat tarih sahnesinde çok kısa süre kalabilmiş Hun İmparatorluğu'nun yöneticisiydi.
Macaristan'dan hareketle peşpeşe düzenlediği askeri seferlerde ordusunu doğuda İstanbul (Costantinople) önlerine kadar getiren Atilla, batıda Almanya, Fransa ve İtalya içlerine kadar uzanan başarılı akınlar düzenledi. Bu başarılarının yanı sıra Atilla'nın birbiriyle tezat oluşturan kimi özellikleri, onun hakkında Batı dünyasında vücuda getirilen önyargıların kaynağı olmuştur. Onun çok eşli oluşunu öne çıkartarak gelecek kuşaklara onu kadın düşkünü biri olarak sunan Batı dünyası, onun cömertliğine, merhametine işaret eden olay ve anlatıları görmezden gelmiştir. Kendisine suikast düzenleyenlerin bile hayatını bağışlayabilen Atilla, buna karşın Batı dünyasında kan dökmekten haz alan bir sadist olarak kamuoyuna sunulmuştur.
Birinci el kaynaklar, günümüze yakın tarihlerde günyüzüne çıkmış arkeolojik malzemeler ve Macar kaynaklarında zaten var olup Batının haberdar olmadığı bilgiler kullanılarak meydana getirilmiş olan bu eserde Patrick Howarth, Orta Asya'dan kalkıp Avrupa'nın içlerine kadar gelmiş olan Hunların dünyasının, yeni ve çarpıcı bir bakış açısıyla yeniden değerlendirilmesine vesile olmuştur.
Kitabın son bölümlerinde Howarth Batı dünyasının tiyatro, opera ve en nihayetinde sinema gibi sanat dallarında Atilla'nın nasıl yansıtıldığını, Atilla ismi etrafında geçmişten gelen önyargıların nasıl canlı tutulduğunu ve pekiştirildiğini gözler önüne sermektedir.
Atilla yüzyıllar boyu Batı dünyası tarafından kana susamış bir tiran olarak algılanmıştır. Erken dönem Hristiyan kronik yazarları ondan bahsederken onun Tanrı tarafından Hristiyan halkları, işledikleri günahları cezalandırmak amacıyla gönderildiğine dair kanaatlerini ifade etmişlerdir.
Patrick Howarth'ın bu çalışmasında ise karşımıza daha farklı bir Atilla portresi çıkmaktadır. Bu eserde Atilla, bilge ve tolerans sahibi bir lider olduğu kadar merhamet sahibi ve düşmanlarının yüreğine korku salan bir savaşçı olarak resmedilmektedir. Atilla Roma İmparatorluğu'nun dağılmaya yüz tuttuğu ve barbar kavimleri ortaya çıktığı beşinci yüzyılda çok geniş bir alana yayılmış fakat tarih sahnesinde çok kısa süre kalabilmiş Hun İmparatorluğu'nun yöneticisiydi.
Macaristan'dan hareketle peşpeşe düzenlediği askeri seferlerde ordusunu doğuda İstanbul (Costantinople) önlerine kadar getiren Atilla, batıda Almanya, Fransa ve İtalya içlerine kadar uzanan başarılı akınlar düzenledi. Bu başarılarının yanı sıra Atilla'nın birbiriyle tezat oluşturan kimi özellikleri, onun hakkında Batı dünyasında vücuda getirilen önyargıların kaynağı olmuştur. Onun çok eşli oluşunu öne çıkartarak gelecek kuşaklara onu kadın düşkünü biri olarak sunan Batı dünyası, onun cömertliğine, merhametine işaret eden olay ve anlatıları görmezden gelmiştir. Kendisine suikast düzenleyenlerin bile hayatını bağışlayabilen Atilla, buna karşın Batı dünyasında kan dökmekten haz alan bir sadist olarak kamuoyuna sunulmuştur.
Birinci el kaynaklar, günümüze yakın tarihlerde günyüzüne çıkmış arkeolojik malzemeler ve Macar kaynaklarında zaten var olup Batının haberdar olmadığı bilgiler kullanılarak meydana getirilmiş olan bu eserde Patrick Howarth, Orta Asya'dan kalkıp Avrupa'nın içlerine kadar gelmiş olan Hunların dünyasının, yeni ve çarpıcı bir bakış açısıyla yeniden değerlendirilmesine vesile olmuştur.
Kitabın son bölümlerinde Howarth Batı dünyasının tiyatro, opera ve en nihayetinde sinema gibi sanat dallarında Atilla'nın nasıl yansıtıldığını, Atilla ismi etrafında geçmişten gelen önyargıların nasıl canlı tutulduğunu ve pekiştirildiğini gözler önüne sermektedir.