Hür Esir Yüz Yıllık Fırtına

Stok Kodu:
9786256043596
Boyut:
13.5x21.5
Sayfa Sayısı:
368
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%29 indirimli
323,00TL
229,33TL
Taksitli fiyat: 9 x 28,03TL
Temin süresi 2-5 gündür.
9786256043596
1355527
Hür Esir Yüz Yıllık Fırtına
Hür Esir Yüz Yıllık Fırtına
229.33

Konağın zorlanan Kündekari kapısı, şimşekle parçalanacak gibiydi ki bir ses yankılandı. Adeta İsrafil'in surundan kopan bir nidaydı bu, kıyametin gazap seslerini taşıyan türden bir çağrı. Önce bir zelzeleye yordu kalabalık bu sesi, ardından kudretli bir gök gürlemesine. Ama hayır, bu ses hepsinden daha kudretli, zamanın derinlerinden kopup gelen bir yankıydı.
Mardin. Kim bilir kaç medeniyetin izini taşır, kaçının adı bilinir, kaçı unutulmuştur? Sümer, Akad, Mitani, Hitit, Asur, Babil, Pers, Makedon, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı... Konağın en tepesindeki avluda, tavandan yere zincirlerle sarkıtılmış, çelikten dövülmüş devasa zırha vurulan tokmağın sesi şehrin kadim hafızasını uyandırmıştı.
Bu gong, iki yüz yıldır suskun olan, eskiden sadece savaşın ölümcül tehlikesinde yankılanan o metalik çığlık, şimdi savaşı durdurmak için çalınıyordu. Ve bu çağrıyı yapan el, Leyla Hatun'un eliydi. Kadim konağın hürmetiyle titreyen halkın tanıdığı bu kudretli el, en güçlü erkeklerin bile zorlukla taşıdığı o devasa tunç tokmağı yerden kaldırıp çelik zırha beş kez vurdu. Her vuruş, bir öncekinden daha yankılı, daha dehşetliydi. İlk vuruşta atlar ürküp çifteler savurdu. İkinci vuruşta kalabalığın ellerindeki silahlar yere düştü. Üçüncü vuruşta insanlar kulaklarını elleriyle kapatıp haykırdılar. Dördüncü vuruşta dizlerinin üzerine çöktüler. Beşinci vuruşta ise panik içinde birbirlerini çiğneyerek dağıldılar, Ve Leyla Hatun, bir kez daha tokmağı kaldırdı, bu kez sesi konağın derin avlularından şehre dağılan yankıların arasına bir kelâm bırakmak içindi. “Ey azgın kalabalık! Sizlere sesleniyorum! Ne bir Serbey eşi, ne bu şehrin ve de sizin hanımınız olarak değil, birana olarak sesleniyorum. Kocası ölene dul, anası ölene yetim, babası ölene öksüz denmiştir. Ancak kelamı kibarda; Oğlu, gelini, torunu katledilmiş bir anaya verilmiş bir isim yoktur! Bugün başka bir annenin daha yüreği dağlanmayacaktır. Zira Huda'yı Dilovan, “Bize bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir,” diye emreder.

Konağın zorlanan Kündekari kapısı, şimşekle parçalanacak gibiydi ki bir ses yankılandı. Adeta İsrafil'in surundan kopan bir nidaydı bu, kıyametin gazap seslerini taşıyan türden bir çağrı. Önce bir zelzeleye yordu kalabalık bu sesi, ardından kudretli bir gök gürlemesine. Ama hayır, bu ses hepsinden daha kudretli, zamanın derinlerinden kopup gelen bir yankıydı.
Mardin. Kim bilir kaç medeniyetin izini taşır, kaçının adı bilinir, kaçı unutulmuştur? Sümer, Akad, Mitani, Hitit, Asur, Babil, Pers, Makedon, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı... Konağın en tepesindeki avluda, tavandan yere zincirlerle sarkıtılmış, çelikten dövülmüş devasa zırha vurulan tokmağın sesi şehrin kadim hafızasını uyandırmıştı.
Bu gong, iki yüz yıldır suskun olan, eskiden sadece savaşın ölümcül tehlikesinde yankılanan o metalik çığlık, şimdi savaşı durdurmak için çalınıyordu. Ve bu çağrıyı yapan el, Leyla Hatun'un eliydi. Kadim konağın hürmetiyle titreyen halkın tanıdığı bu kudretli el, en güçlü erkeklerin bile zorlukla taşıdığı o devasa tunç tokmağı yerden kaldırıp çelik zırha beş kez vurdu. Her vuruş, bir öncekinden daha yankılı, daha dehşetliydi. İlk vuruşta atlar ürküp çifteler savurdu. İkinci vuruşta kalabalığın ellerindeki silahlar yere düştü. Üçüncü vuruşta insanlar kulaklarını elleriyle kapatıp haykırdılar. Dördüncü vuruşta dizlerinin üzerine çöktüler. Beşinci vuruşta ise panik içinde birbirlerini çiğneyerek dağıldılar, Ve Leyla Hatun, bir kez daha tokmağı kaldırdı, bu kez sesi konağın derin avlularından şehre dağılan yankıların arasına bir kelâm bırakmak içindi. “Ey azgın kalabalık! Sizlere sesleniyorum! Ne bir Serbey eşi, ne bu şehrin ve de sizin hanımınız olarak değil, birana olarak sesleniyorum. Kocası ölene dul, anası ölene yetim, babası ölene öksüz denmiştir. Ancak kelamı kibarda; Oğlu, gelini, torunu katledilmiş bir anaya verilmiş bir isim yoktur! Bugün başka bir annenin daha yüreği dağlanmayacaktır. Zira Huda'yı Dilovan, “Bize bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir,” diye emreder.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat