Uygarlıkların çeşitli merhalelerinde başka uygarlıklardan o veya bu şekilde etkilenmeleri tabiî bir husustur. Her sağlıklı ve kendi değerlerine güvenen uygarlık gibi İslâm uygarlığı da civarındaki kültür havzalarıyla etkileşmeye girişmiştir. Ancak onu “İslâm” uygarlığı olarak diğerlerinden ayıran bir özellik vardır ki, temellerinin Kur’ân ve sünnete dayanmış olmasıdır. İslâm uygarlık tarihi boyunca bütün gelişme ve farklılaşmalar İslâm’ın bu temelleriyle düşünüldüğünde bir anlam ifade ederler. Zaten kendisinden önceki semavî dinlerin doğrulayıcısı ve kemâle ermiş son şekli olması yanı sıra, temel ilkesi olan tevhîdin evrenselliği sebebiyle esasen belli bir zaman ve mekânla bağlılığı bulunmayan İslam’ın çeşitli uygarlık ve düşünce sistemleriyle temas kurması, onun özgünlüğünü zedelemediği gibi, evrenselliğinin de tabiî bir sonucudur.
İslâm uygarlığının özgün olmayıp, diğer uygarlıklardan alındığı, Emevîler ve özellikle Abbasilerle başladığı gibi tezleri ileri süren bazı Batılı araştırmacıların, asıl niyetleri itibariyle bu uygarlığın temelinde yer alan Kur’ân ve sünneti göz ardı etmek veya gözlerden kaçırmak istediklerini belirtmek ihtiyacı vardır.
İşte bu bilinçle hareket eden Kettânî’nin, elinizdeki eseriyle ortaya koymak istediği ana fikir, Emevî ve Abbasîlerden başlamak üzere İslâm tarihi boyunca kurulan Müslüman devletlerdeki siyasî, idarî, askerî, adlî, ilmî ve iktisadî kurumların şu veya bu şekilde Hz. Peygamber zamanında mevcut olduğu, İslâm uygarlığının temellerinin Allah Resulü[s.a.v.] ve ilk Müslüman nesil zamanında atılmış bulunduğudur. Hz. Peygamber’in Yönetimi, İslâm uygarlığının bütün boyutlarıyla ilk ve mükemmel örneklerine Hz. Peygamber’in asr-ı saadetinde sahip olduğunu ortaya koymak bakımından kayda değer bir çağdaş İslâm klasiğidir.
Uygarlıkların çeşitli merhalelerinde başka uygarlıklardan o veya bu şekilde etkilenmeleri tabiî bir husustur. Her sağlıklı ve kendi değerlerine güvenen uygarlık gibi İslâm uygarlığı da civarındaki kültür havzalarıyla etkileşmeye girişmiştir. Ancak onu “İslâm” uygarlığı olarak diğerlerinden ayıran bir özellik vardır ki, temellerinin Kur’ân ve sünnete dayanmış olmasıdır. İslâm uygarlık tarihi boyunca bütün gelişme ve farklılaşmalar İslâm’ın bu temelleriyle düşünüldüğünde bir anlam ifade ederler. Zaten kendisinden önceki semavî dinlerin doğrulayıcısı ve kemâle ermiş son şekli olması yanı sıra, temel ilkesi olan tevhîdin evrenselliği sebebiyle esasen belli bir zaman ve mekânla bağlılığı bulunmayan İslam’ın çeşitli uygarlık ve düşünce sistemleriyle temas kurması, onun özgünlüğünü zedelemediği gibi, evrenselliğinin de tabiî bir sonucudur.
İslâm uygarlığının özgün olmayıp, diğer uygarlıklardan alındığı, Emevîler ve özellikle Abbasilerle başladığı gibi tezleri ileri süren bazı Batılı araştırmacıların, asıl niyetleri itibariyle bu uygarlığın temelinde yer alan Kur’ân ve sünneti göz ardı etmek veya gözlerden kaçırmak istediklerini belirtmek ihtiyacı vardır.
İşte bu bilinçle hareket eden Kettânî’nin, elinizdeki eseriyle ortaya koymak istediği ana fikir, Emevî ve Abbasîlerden başlamak üzere İslâm tarihi boyunca kurulan Müslüman devletlerdeki siyasî, idarî, askerî, adlî, ilmî ve iktisadî kurumların şu veya bu şekilde Hz. Peygamber zamanında mevcut olduğu, İslâm uygarlığının temellerinin Allah Resulü[s.a.v.] ve ilk Müslüman nesil zamanında atılmış bulunduğudur. Hz. Peygamber’in Yönetimi, İslâm uygarlığının bütün boyutlarıyla ilk ve mükemmel örneklerine Hz. Peygamber’in asr-ı saadetinde sahip olduğunu ortaya koymak bakımından kayda değer bir çağdaş İslâm klasiğidir.