İktisatçıların en temel görevlerinden biri de üretim süreci sonunda yaratılan mal ve hizmetlerin üretim faktörleri arasında nasıl bölüşüleceğinin belirlenmesidir. Üretimine katılan üretim faktörlerinin, yaratılan değer artışlarını kendi aralarında nasıl bölüşecekleri teknik, ekonomik, toplumsal ve siyasal boyutları olan çok yönlü ve karmaşık bir olgudur. İktisadi düşünce alanında Fizyokratlardan Neoklasik iktisatçılara, Keynesyen İktisattan Neo Kurumsal iktisatçılara varıncaya kadar pek çok iktisadi ekol, bölüşüm olgusu üzerinde durmaktadır. Ancak, bölüşüm olgusunun normatif bir nitelik arz etmesi herkes tarafından kabul edilen evrensel ve tutarlı bir bölüşüm kuramının gelişmesini engellemektedir. Gelir farklılıklarının azaltılmasında ve gelirin hakça paylaşılmasında nasıl bir ölçü kullanılması gerektiği konusunda kesin bir görüş birliği sağlanmamaktadır. Bu bağlamda bölüşüm eskiden olduğu gibi, bugün de iktisat politikasının en tartışmalı konusunu oluşturmaktadır.
İktisatçıların en temel görevlerinden biri de üretim süreci sonunda yaratılan mal ve hizmetlerin üretim faktörleri arasında nasıl bölüşüleceğinin belirlenmesidir. Üretimine katılan üretim faktörlerinin, yaratılan değer artışlarını kendi aralarında nasıl bölüşecekleri teknik, ekonomik, toplumsal ve siyasal boyutları olan çok yönlü ve karmaşık bir olgudur. İktisadi düşünce alanında Fizyokratlardan Neoklasik iktisatçılara, Keynesyen İktisattan Neo Kurumsal iktisatçılara varıncaya kadar pek çok iktisadi ekol, bölüşüm olgusu üzerinde durmaktadır. Ancak, bölüşüm olgusunun normatif bir nitelik arz etmesi herkes tarafından kabul edilen evrensel ve tutarlı bir bölüşüm kuramının gelişmesini engellemektedir. Gelir farklılıklarının azaltılmasında ve gelirin hakça paylaşılmasında nasıl bir ölçü kullanılması gerektiği konusunda kesin bir görüş birliği sağlanmamaktadır. Bu bağlamda bölüşüm eskiden olduğu gibi, bugün de iktisat politikasının en tartışmalı konusunu oluşturmaktadır.