Ne zaman bir daktilo görsem durup seyre dalmışımdır. Yine o anlardan biriydi. Bana ilham veren, ruhumun derinliklerinde kimsenin ulaşamadığı yerlere dokunan bir gücü vardı bu eşyanın.
Parmaklarımı harflerin üzerinde gezdirdim.
Öyle bir çağa, öyle bir zamana denk geldik ki, ne seni ne de kendimi bu zamana ait hissediyorum. Bence bizim gibilerin en azından bir asır geride yaşamaları gerekirdi. Bunca kirliliğin, bunca zulmün ve yalanın henüz eskiyemeyecek kadar az olduğu zamanlarda.
Biz aynı yerden kırıldık hayata seninle. Aynı yerden sızladık, birbirimizi hiç tanımayan iki yabancı iken... Tıpkı diğer bütün insanların da aynı yerden sızladığı gibi. Söyle bana, bu hayatta kalbi hiç kırılmamış bir insan var mıdır? Sanmam.
Mahur
Uzun bir yolculuğa çıkıyordu Mahur. Ruhunun derinliklerinde kaybettiği parçaların izini sürmeye gidiyordu. Bir cebine hayallerini koymuş, diğer cebine ise geçmişin kırıntılarını sıkıştırmıştı. Bu uçsuz bucaksız yolculukta kimi zaman kendi içine, kimi zaman da dünyaya dönüyordu.
Onun için hayatta gerçek mutluluğun ne olduğunu belki de ilk defa soruyordu kendine. Varlığının sonsuz suretine sıkıca sarılıyor ve bir anlam arıyordu, dünyada ona ayrılan sahnede nefes almaya devam ederken... Hâlâ gençken, hâlâ tüm olanlara kafa tutabilecek gücü kendinde hissederken.
Yalnız Mahur'un yolculuğu değildi bu. Yaşayan, nefes alan ve her şeye rağmen hayatın kıymetini hâlâ bilen tüm insanların yolculuğuydu. İnsanın kendinden başlayıp yine kendine döndüğü bir farkındalık yoluydu belki de. Yürüyordu, hiç yorulmadan...
Hayat bir yol. Ve elinizde tuttuğunuz bu eser, hayat yolunuzda size oldukça tanıdık gelen duygularla sizi yeniden karşılaştırırsa şayet, ne mutlu Mahur'a.
Ne zaman bir daktilo görsem durup seyre dalmışımdır. Yine o anlardan biriydi. Bana ilham veren, ruhumun derinliklerinde kimsenin ulaşamadığı yerlere dokunan bir gücü vardı bu eşyanın.
Parmaklarımı harflerin üzerinde gezdirdim.
Öyle bir çağa, öyle bir zamana denk geldik ki, ne seni ne de kendimi bu zamana ait hissediyorum. Bence bizim gibilerin en azından bir asır geride yaşamaları gerekirdi. Bunca kirliliğin, bunca zulmün ve yalanın henüz eskiyemeyecek kadar az olduğu zamanlarda.
Biz aynı yerden kırıldık hayata seninle. Aynı yerden sızladık, birbirimizi hiç tanımayan iki yabancı iken... Tıpkı diğer bütün insanların da aynı yerden sızladığı gibi. Söyle bana, bu hayatta kalbi hiç kırılmamış bir insan var mıdır? Sanmam.
Mahur
Uzun bir yolculuğa çıkıyordu Mahur. Ruhunun derinliklerinde kaybettiği parçaların izini sürmeye gidiyordu. Bir cebine hayallerini koymuş, diğer cebine ise geçmişin kırıntılarını sıkıştırmıştı. Bu uçsuz bucaksız yolculukta kimi zaman kendi içine, kimi zaman da dünyaya dönüyordu.
Onun için hayatta gerçek mutluluğun ne olduğunu belki de ilk defa soruyordu kendine. Varlığının sonsuz suretine sıkıca sarılıyor ve bir anlam arıyordu, dünyada ona ayrılan sahnede nefes almaya devam ederken... Hâlâ gençken, hâlâ tüm olanlara kafa tutabilecek gücü kendinde hissederken.
Yalnız Mahur'un yolculuğu değildi bu. Yaşayan, nefes alan ve her şeye rağmen hayatın kıymetini hâlâ bilen tüm insanların yolculuğuydu. İnsanın kendinden başlayıp yine kendine döndüğü bir farkındalık yoluydu belki de. Yürüyordu, hiç yorulmadan...
Hayat bir yol. Ve elinizde tuttuğunuz bu eser, hayat yolunuzda size oldukça tanıdık gelen duygularla sizi yeniden karşılaştırırsa şayet, ne mutlu Mahur'a.