Adalet deyince; bireysel planda, “hakkını, haddini, hukukunu, görevini, ödevini, sorumluluğunu, sınırını bilmek” gelir hatırımıza. Adaleti sunmak, korumak, dağıtmak ve yaygınlaştırmak, sürdürmekle görevli kurumlar açısından ise; “herkese hakkı olanı, meşruiyet/hakkaniyetle, eşit şartlarda, geciktirmeden, bir şart koşmadan, zamanında vermek” anlaşılmalıdır. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, kalıcılığı ve yaptırım gücü olması; onun ancak devleti yönetenlerin de üzerinde konumlanmasıyla sağlanabilir.
Adalet ve merhametin olmadığı bir atmosferde atılan her adımın, uzatılan her elin, alınan her mesafenin, büyümenin, gelişmenin, dayanışmanın, yardımlaşmanın nasıl bir anlamı olabilir ki?
Fuzulî'ye sormuşlar;
sevmek mi daha önemli, sevilmek mi?
Samimi değil ise, ikisi de fuzuli demiş...
Timeo Hominem Unius Libri; "Tek kitaplı insandan sakınırım" anlamında bir Latince cümleden şunu anlıyoruz: Düşünce, inanç ve öğretilerimiz; çoğulcu ve alternatifli yaklaşımlara da alan açabilmelidir. İnanç ve ön kabuller; düşünceleri esir almamalıdır. Kitap deyince; yalnızca yazılı bir metne indirgenmemeli. Görüp de okuyabilene; insan da bir kitap evren de. Skolastik felsefenin düşünürü ve ilahiyatçı Thomas Aquinas bu sözü 13. yüzyılda söylemiştir. Tek kitabı olan insan tehlikelidir. Az bilmek tehlikelidir. Bilgeliğin suyunu ya derinden çekeceksin ya da hiç tadına bakmayacaksın. Sığ sular beyni zehirler fakat derin sular onu yine temizler.
Adalet, kutup yıldızı gibidir. Ona bakarak, yönümüzü tayin edeceğiz. Kendimize çekidüzen vereceğiz.
Yetki, özgürlük, sorumluluk ve etki alanlarımızın sınırlarını belirleyeceğiz. Devlet; adalet anlayışıyla, gücünü/yetkisini/icraatlarını sınırlayacak, millet de hak ve özgürlüklerinin kapsamını bilecektir. İhtilaf oluştuğunda; en üstte konumlanan adalet, her türlü hak kaybının telafisini sağlayacaktır. Güce/güçlüye karşı haklıyı korumak; ancak adalet terazisiyle sağlanabilir.
Anlam, mutluluk, umut, özgürlük, eşitlik, hak, adalet arayışında olan insan; en azından maddi güç/imkân/tavır/fırsat düzleminde, sınıf istismarını etkisiz hale getirmek için, asırlardır mücadele edip durmuştur. Aklı ve gayretiyle çözemediği sorunları da bazen; mitolojik, kutsal ve kurgusal kahramanlar beklentisiyle onlara havale edip, sorumluluktan kurtulmanın hazzını yaşamıştır.
Oysaki; geçmiş tüm yaşanmış deneyim ve ibretleriyle geride kalmış, gelecek ise bizim irademizle şekillenmeyi beklemektedir. Anlık yaşam tepkimiz ve planlarımız; kısmen talebimizi karşılasa da geleceğin daha sürdürülebilir olması, bir şans/tesadüf veya bir masal kahramanının iradesiyle olamaz.
Bilimin, eşyanın, evrenin, varoluşun, pozitif gerçekliğin ilkelerine aykırı olur bu durum.
Toplumu bir arada tutan, hukuk bilincinin oluşması, bir hukuk dili argümanı geliştirebilmek için; ortada sözlü beyan ve belgeye dayalı deliller ve açıklamalar olması gerekir. Bu bilgiler de bilgi felsefesi (epistomoloji)’nin; somut, doğru, gerçek, mantıklı, tutarlı, yerinde, ölçülebilir, denetlenebilir, gözlemlenebilir, akla uygunluk süzgecinden geçmeli ki devamında hukukun temel ilkeleriyle tartılabilsin.
Bir toplumda, adalet ve hukuk bilinci; etkin, yaygın, meşruiyet/hakkaniyet/bilimsel ve evrensellik ilkelerine göre yaygınlaşmamışsa, bireyi hayata bağlayan diğer unsurlar ya kör, ya topal kalacak veya varlığı tehlikeye girecektir.
Bu kitabımda tamamen; adalet, hukuk mantığı, demokrasi, merhamet, özgünlük, özgürlük, mutluluk, dayanışma beklenti ve öğretilerini merkeze aldım. Diğer kitaplarımdan, bu alanlarda yazmış olduğum yazılardan alıntılar yaptım. Kolay ve toplu ulaşılabilen, anlaşılır, hedefe yoğunlaşmış yazılar bulacaksınız.
Yasa hazırlayanların, hukuk eğitimi veren ve alanların, yargılamanın bir öznesi olanların da; bu çalışmamızdan yararlanabileceği içerik ve niteliktedir.
İşte bunlardan dolayıdır ki; "İnsana ve Doğaya Saygı İçin; AYAĞA KALK ADALET!.." diyoruz ve sözü kitaba bırakıyoruz.
Adalet deyince; bireysel planda, “hakkını, haddini, hukukunu, görevini, ödevini, sorumluluğunu, sınırını bilmek” gelir hatırımıza. Adaleti sunmak, korumak, dağıtmak ve yaygınlaştırmak, sürdürmekle görevli kurumlar açısından ise; “herkese hakkı olanı, meşruiyet/hakkaniyetle, eşit şartlarda, geciktirmeden, bir şart koşmadan, zamanında vermek” anlaşılmalıdır. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, kalıcılığı ve yaptırım gücü olması; onun ancak devleti yönetenlerin de üzerinde konumlanmasıyla sağlanabilir.
Adalet ve merhametin olmadığı bir atmosferde atılan her adımın, uzatılan her elin, alınan her mesafenin, büyümenin, gelişmenin, dayanışmanın, yardımlaşmanın nasıl bir anlamı olabilir ki?
Fuzulî'ye sormuşlar;
sevmek mi daha önemli, sevilmek mi?
Samimi değil ise, ikisi de fuzuli demiş...
Timeo Hominem Unius Libri; "Tek kitaplı insandan sakınırım" anlamında bir Latince cümleden şunu anlıyoruz: Düşünce, inanç ve öğretilerimiz; çoğulcu ve alternatifli yaklaşımlara da alan açabilmelidir. İnanç ve ön kabuller; düşünceleri esir almamalıdır. Kitap deyince; yalnızca yazılı bir metne indirgenmemeli. Görüp de okuyabilene; insan da bir kitap evren de. Skolastik felsefenin düşünürü ve ilahiyatçı Thomas Aquinas bu sözü 13. yüzyılda söylemiştir. Tek kitabı olan insan tehlikelidir. Az bilmek tehlikelidir. Bilgeliğin suyunu ya derinden çekeceksin ya da hiç tadına bakmayacaksın. Sığ sular beyni zehirler fakat derin sular onu yine temizler.
Adalet, kutup yıldızı gibidir. Ona bakarak, yönümüzü tayin edeceğiz. Kendimize çekidüzen vereceğiz.
Yetki, özgürlük, sorumluluk ve etki alanlarımızın sınırlarını belirleyeceğiz. Devlet; adalet anlayışıyla, gücünü/yetkisini/icraatlarını sınırlayacak, millet de hak ve özgürlüklerinin kapsamını bilecektir. İhtilaf oluştuğunda; en üstte konumlanan adalet, her türlü hak kaybının telafisini sağlayacaktır. Güce/güçlüye karşı haklıyı korumak; ancak adalet terazisiyle sağlanabilir.
Anlam, mutluluk, umut, özgürlük, eşitlik, hak, adalet arayışında olan insan; en azından maddi güç/imkân/tavır/fırsat düzleminde, sınıf istismarını etkisiz hale getirmek için, asırlardır mücadele edip durmuştur. Aklı ve gayretiyle çözemediği sorunları da bazen; mitolojik, kutsal ve kurgusal kahramanlar beklentisiyle onlara havale edip, sorumluluktan kurtulmanın hazzını yaşamıştır.
Oysaki; geçmiş tüm yaşanmış deneyim ve ibretleriyle geride kalmış, gelecek ise bizim irademizle şekillenmeyi beklemektedir. Anlık yaşam tepkimiz ve planlarımız; kısmen talebimizi karşılasa da geleceğin daha sürdürülebilir olması, bir şans/tesadüf veya bir masal kahramanının iradesiyle olamaz.
Bilimin, eşyanın, evrenin, varoluşun, pozitif gerçekliğin ilkelerine aykırı olur bu durum.
Toplumu bir arada tutan, hukuk bilincinin oluşması, bir hukuk dili argümanı geliştirebilmek için; ortada sözlü beyan ve belgeye dayalı deliller ve açıklamalar olması gerekir. Bu bilgiler de bilgi felsefesi (epistomoloji)’nin; somut, doğru, gerçek, mantıklı, tutarlı, yerinde, ölçülebilir, denetlenebilir, gözlemlenebilir, akla uygunluk süzgecinden geçmeli ki devamında hukukun temel ilkeleriyle tartılabilsin.
Bir toplumda, adalet ve hukuk bilinci; etkin, yaygın, meşruiyet/hakkaniyet/bilimsel ve evrensellik ilkelerine göre yaygınlaşmamışsa, bireyi hayata bağlayan diğer unsurlar ya kör, ya topal kalacak veya varlığı tehlikeye girecektir.
Bu kitabımda tamamen; adalet, hukuk mantığı, demokrasi, merhamet, özgünlük, özgürlük, mutluluk, dayanışma beklenti ve öğretilerini merkeze aldım. Diğer kitaplarımdan, bu alanlarda yazmış olduğum yazılardan alıntılar yaptım. Kolay ve toplu ulaşılabilen, anlaşılır, hedefe yoğunlaşmış yazılar bulacaksınız.
Yasa hazırlayanların, hukuk eğitimi veren ve alanların, yargılamanın bir öznesi olanların da; bu çalışmamızdan yararlanabileceği içerik ve niteliktedir.
İşte bunlardan dolayıdır ki; "İnsana ve Doğaya Saygı İçin; AYAĞA KALK ADALET!.." diyoruz ve sözü kitaba bırakıyoruz.