Ali bin Ebu Talib’in (a.s) Muaviye bin Ebu Süfyan’a hitaben söylediği şu sözlere dikkatinizi çekmek istiyorum:
“Şam’ı sana vermemi istemene gelince, sana dün vermediğimi bugün de vermem. Korku ve umutta eşit olduğumuz konusuna gelince, senin şüpheye dayalı kararlılığın, benim mutlak inancımla asla aynı değildir!”
Peki, Ali (a.s) neden dün Şam’ı Muaviye’ye vermedi? Çünkü Ali’ye (a.s) göre Muaviye: “hilekâr, zalim, rüşvet yiyici, halkın malını satın alan hain ve fasık kişilerden biridir; hakkı küçümseyip, batılı tercih edenler, halkın başına geçtikleri zaman, onları öfke, kibir, zorbalık ve yeryüzünde fesatla yönetecek kimselerdir.” Ali’ye (a.s) göre vali; hain, fasık, zalim, rüşvetçi olmamalıdır. Ayrıca, kamu mallarının herkes için olduğunu ve kişisel bir kazanç olmadığını bilmelidir. Ali (a.s) valilerde ve diğer insanlarda öfke, kibir, zorbalık, baskıcılık ve yeryüzünde fesatlık olmasını sevmez. Bu sebeplerle dün Muaviye’ye Şam’ı vermediği gibi, Muaviye gibilerine Hicaz ve Yemen’i de vermemiştir!
Peki, bugün neden Şam’ı Muaviye’ye vermez, oysa Muaviye ordularıyla, etrafında toplanan liderler ve ileri gelenlerle, elindeki silah ve parayla Ali (a.s) için büyük bir tehdit oluşturuyordu?
Eğer Ali'nin (a.s) yerine başka bir siyasi lider olsaydı, değişiklik yapar, Muaviye'nin kötülüklerini göz ardı eder, onu kendine yakınlaştırır, Şam'ı ona verirdi ve liderliği uğruna onun dostluğunu kazanırdı! Bunun cevabı basit ve açıktır. Çünkü Ali'nin (a.s) gözünde "hak, hiçbir şeyle değiştirilemez" ve bu bir kesinliktir. Ebu Talib'in oğlu Ali'den (a.s) daha mutlak inancı olan kimse yoktur.
İmam Ali (a.s): "Çevremdeki insanların çokluğunun bana bir cesaret vermediği gibi, onların dağılması da bana korku vermez, ben hak için ölmekten asla korkmam. Kendinden emin bir inançla uyumak, şüpheyle namaz kılmaktan daha iyidir. Durumdan emin olduğunuz zaman ilerleyin."
Münafık ve zalimi ise şöyle tanımlar: "Kendisini zannına kaptırır, fakat kesin bildiği şeyin de üstesinden gelemez."
Ali bin Ebu Talib’in (a.s) Muaviye bin Ebu Süfyan’a hitaben söylediği şu sözlere dikkatinizi çekmek istiyorum:
“Şam’ı sana vermemi istemene gelince, sana dün vermediğimi bugün de vermem. Korku ve umutta eşit olduğumuz konusuna gelince, senin şüpheye dayalı kararlılığın, benim mutlak inancımla asla aynı değildir!”
Peki, Ali (a.s) neden dün Şam’ı Muaviye’ye vermedi? Çünkü Ali’ye (a.s) göre Muaviye: “hilekâr, zalim, rüşvet yiyici, halkın malını satın alan hain ve fasık kişilerden biridir; hakkı küçümseyip, batılı tercih edenler, halkın başına geçtikleri zaman, onları öfke, kibir, zorbalık ve yeryüzünde fesatla yönetecek kimselerdir.” Ali’ye (a.s) göre vali; hain, fasık, zalim, rüşvetçi olmamalıdır. Ayrıca, kamu mallarının herkes için olduğunu ve kişisel bir kazanç olmadığını bilmelidir. Ali (a.s) valilerde ve diğer insanlarda öfke, kibir, zorbalık, baskıcılık ve yeryüzünde fesatlık olmasını sevmez. Bu sebeplerle dün Muaviye’ye Şam’ı vermediği gibi, Muaviye gibilerine Hicaz ve Yemen’i de vermemiştir!
Peki, bugün neden Şam’ı Muaviye’ye vermez, oysa Muaviye ordularıyla, etrafında toplanan liderler ve ileri gelenlerle, elindeki silah ve parayla Ali (a.s) için büyük bir tehdit oluşturuyordu?
Eğer Ali'nin (a.s) yerine başka bir siyasi lider olsaydı, değişiklik yapar, Muaviye'nin kötülüklerini göz ardı eder, onu kendine yakınlaştırır, Şam'ı ona verirdi ve liderliği uğruna onun dostluğunu kazanırdı! Bunun cevabı basit ve açıktır. Çünkü Ali'nin (a.s) gözünde "hak, hiçbir şeyle değiştirilemez" ve bu bir kesinliktir. Ebu Talib'in oğlu Ali'den (a.s) daha mutlak inancı olan kimse yoktur.
İmam Ali (a.s): "Çevremdeki insanların çokluğunun bana bir cesaret vermediği gibi, onların dağılması da bana korku vermez, ben hak için ölmekten asla korkmam. Kendinden emin bir inançla uyumak, şüpheyle namaz kılmaktan daha iyidir. Durumdan emin olduğunuz zaman ilerleyin."
Münafık ve zalimi ise şöyle tanımlar: "Kendisini zannına kaptırır, fakat kesin bildiği şeyin de üstesinden gelemez."