Şubat 1979’da İran’da gerçekleşen devrim, Şii siyasal İslam’ın devletleşmesinin yolunu açarken; İslam Cumhuriyeti’nin yakın siyasî tarihinde kalıcı değişimlerin gerçekleşmesine neden oldu. Bu değişimler neticesinde Velayet-i Fakih teorisi devlet egemenliğinin temel meşruiyet kaynağına dönüşürken; Veli-i Fakih, devletin en üst otoritesi olarak kabul edildi. Bu süreçte devrimin zaferi sonucunda siyasal somutluk kazanma şansı bulan Velayet-i Fakih kurumu, devlet iktidarının merkezine taşındı ve bu kuruma bağlı ideolojik askerî, dinî ve güvenlik aygıtlar ve vakıflar devletin bütün güç kaynaklarını tekellerine geçirdiler. Din ve devlet özdeşliğini savunan bu zihniyet, devlet iktidarını ele geçirdikten sonra devrimci ideallere uygun tek tip toplum inşa etmeye çalıştı. Fakat küresel çapta yaşanan değersel ve teknolojik değişimler ve bu değişimlerin İran’a yansıması, toplumun modern dünyaya entegre olma çabası, din-devlet özdeşliğine karşı yaygınlaşan din-devlet ayrımını savunan kollektif bilinç, İran’ın ulus-devlet evresine geçtiği zaman kapsayıcı bir ulusal birliğin inşa edilememesi ve bundan kaynaklanan siyasal/toplumsal sorunlar gibi sebeplerden dolayı İran toplumu devletin dayatmacılığına karşı çeşitli tepkiler gösterdi. Bu kitapta Genel Güç Teorisi’nden yola çıkılarak İran’da devlet-toplum ilişkisinin sosyolojik niteliği ele alınırken İslam Cumhuriyeti’nin son kırk sene tarihi siyasal bir zeminde ele alınmıştır.
Şubat 1979’da İran’da gerçekleşen devrim, Şii siyasal İslam’ın devletleşmesinin yolunu açarken; İslam Cumhuriyeti’nin yakın siyasî tarihinde kalıcı değişimlerin gerçekleşmesine neden oldu. Bu değişimler neticesinde Velayet-i Fakih teorisi devlet egemenliğinin temel meşruiyet kaynağına dönüşürken; Veli-i Fakih, devletin en üst otoritesi olarak kabul edildi. Bu süreçte devrimin zaferi sonucunda siyasal somutluk kazanma şansı bulan Velayet-i Fakih kurumu, devlet iktidarının merkezine taşındı ve bu kuruma bağlı ideolojik askerî, dinî ve güvenlik aygıtlar ve vakıflar devletin bütün güç kaynaklarını tekellerine geçirdiler. Din ve devlet özdeşliğini savunan bu zihniyet, devlet iktidarını ele geçirdikten sonra devrimci ideallere uygun tek tip toplum inşa etmeye çalıştı. Fakat küresel çapta yaşanan değersel ve teknolojik değişimler ve bu değişimlerin İran’a yansıması, toplumun modern dünyaya entegre olma çabası, din-devlet özdeşliğine karşı yaygınlaşan din-devlet ayrımını savunan kollektif bilinç, İran’ın ulus-devlet evresine geçtiği zaman kapsayıcı bir ulusal birliğin inşa edilememesi ve bundan kaynaklanan siyasal/toplumsal sorunlar gibi sebeplerden dolayı İran toplumu devletin dayatmacılığına karşı çeşitli tepkiler gösterdi. Bu kitapta Genel Güç Teorisi’nden yola çıkılarak İran’da devlet-toplum ilişkisinin sosyolojik niteliği ele alınırken İslam Cumhuriyeti’nin son kırk sene tarihi siyasal bir zeminde ele alınmıştır.