İşçi sınıfı kültürü üzerine “klasik” bir eser vasfını çoktan hak etmiş ve özellikle eğitim çalışmalarında sayısız tartışmayı tetiklemiş bu kitapta Paul Willis, işçi sınıfına mensup bir genç grubunun okul hayatının son iki senesini ve bu gençlerin [kitaptaki adlandırılışlarıyla hergelelerin] iş hayatına geçişlerini zengin bir etnografi üzerinden takip ediyor. Liberal eğitim anlayışının amaçlarının gerçekleşmesini engelleyen şeyin, bizzat hergelelerin karşı kültüründe yattığı iddiası kitabın temel argümanlarından biri olarak çıkıyor karşımıza. Bu kültürün kendisine özel bir nitelik ve anlam veren ise, okula muhalefet ile işçi sınıfı bağlamının can alıcı bir şekilde bir araya gelmiş olması.
Ancak bu muhalif kültür, diyor Paul Willis, bazı paradokslar da içermekte; eğitimin formel amaçlarının barındırdığı çelişkileri bir yandan ifşa etmekte, ama diğer yandan ücretli emeğin mevcut koşullarını da yeniden üretmekte.
İçine doğduğu ve tek bildiği işçi sınıfı deneyimini böylece okula taşıyan hergele, okula meydan okumakla kalmıyor sadece, paradoksal biçimde, okulla kurduğu bu muhalif ilişki üzerinden, tam da her şeyin onu yönlendirdiği şekilde, fabrikaya ve onun kültürüne dönüşünün de yollarını açıyor kendisine.
İşçi sınıfı kültürü üzerine “klasik” bir eser vasfını çoktan hak etmiş ve özellikle eğitim çalışmalarında sayısız tartışmayı tetiklemiş bu kitapta Paul Willis, işçi sınıfına mensup bir genç grubunun okul hayatının son iki senesini ve bu gençlerin [kitaptaki adlandırılışlarıyla hergelelerin] iş hayatına geçişlerini zengin bir etnografi üzerinden takip ediyor. Liberal eğitim anlayışının amaçlarının gerçekleşmesini engelleyen şeyin, bizzat hergelelerin karşı kültüründe yattığı iddiası kitabın temel argümanlarından biri olarak çıkıyor karşımıza. Bu kültürün kendisine özel bir nitelik ve anlam veren ise, okula muhalefet ile işçi sınıfı bağlamının can alıcı bir şekilde bir araya gelmiş olması.
Ancak bu muhalif kültür, diyor Paul Willis, bazı paradokslar da içermekte; eğitimin formel amaçlarının barındırdığı çelişkileri bir yandan ifşa etmekte, ama diğer yandan ücretli emeğin mevcut koşullarını da yeniden üretmekte.
İçine doğduğu ve tek bildiği işçi sınıfı deneyimini böylece okula taşıyan hergele, okula meydan okumakla kalmıyor sadece, paradoksal biçimde, okulla kurduğu bu muhalif ilişki üzerinden, tam da her şeyin onu yönlendirdiği şekilde, fabrikaya ve onun kültürüne dönüşünün de yollarını açıyor kendisine.