Wilfred Blunt, zengin bir İngiliz ailenin oğluydu. Din eğitimi aldı. Edebiyata ilgi duydu. Diplomat olarak çalıştı. Byron’ın torunuyla evlendi. Ağabeyinin ölümü üzerine diplomatlığı bıraktı ve aile yadigârı malikâneye yerleşti. Burada karısıyla beraber altı yıl etliye sütlüye bulaşmadan yaşadı. Ancak 1875 yılında birden bire bu monoton hayattan sıyrıldı ve İspanya’dan Cezayir’e, Küçük Asya’dan Mısır’a, Mezopotamya’dan İran’a ve hatta Arabistan’ın ıssız Bedevi çöllerine kadar geniş bir coğrafyayı dolaştı.Buralardaki gözlemlerinin ilk meyvesi, bu kitaptır: İslam’ın Geleceği.Darwin’i okuduktan sonra Katolik inancından vazgeçen Blunt, İslam’ı kabul etme noktasına kadar geldi. Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisinden kurtarılan ve Arapların egemenliğinde tesis edilen bir hilafet fikri geliştirdi. Edward Said’e göre Blunt, on dokuzuncu yüzyıl oryantalistlerinin en anlayışlısıydı.Blunt’ı İngiliz aristokrat ve entelektüel çevrelerinde "yaramaz çocuk" yapan neydi? İrlanda konusunda Keltleri destekleyen ilk İngiliz olması mı? Mısır’daki İngiliz işgaline karşı takındığı tutum mu? Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afgani gibi reformcu İslam bilginleriyle yakın ilişkisi mi? Yoksa bütün bunların ve ona modern Casanova yakıştırmalarına sebep olan aşk maceralarının toplamı mı?"Dünyanın geri kalmış milletlerini, özellikle Asya ve Afrika’dakileri, Avrupa’ya kölelikten kurtarmaya" çalıştığını söyleyen bu İngiliz asilzadesi, Ortadoğu, İslam, oryantalizm ve tarih gibi konular üzerinde çalışanların dikkatlerinden kaçıramayacağı bir figür.Gladstone, Cromer, Mısır Hidivi, Afgani, Abduh, Arabi gibi çok farklı isimlerle dostluğu olan ve Osmanlı Padişahı Abdülhamid’le birkaç defa yüz yüze görüşen bir İngiliz’in kendi kamuoyuna yabancı bir dünyayı anlattığı İslam’ın Geleceği adlı bu çalışma ilginç tartışmalara kapı açmaktadır.
Wilfred Blunt, zengin bir İngiliz ailenin oğluydu. Din eğitimi aldı. Edebiyata ilgi duydu. Diplomat olarak çalıştı. Byron’ın torunuyla evlendi. Ağabeyinin ölümü üzerine diplomatlığı bıraktı ve aile yadigârı malikâneye yerleşti. Burada karısıyla beraber altı yıl etliye sütlüye bulaşmadan yaşadı. Ancak 1875 yılında birden bire bu monoton hayattan sıyrıldı ve İspanya’dan Cezayir’e, Küçük Asya’dan Mısır’a, Mezopotamya’dan İran’a ve hatta Arabistan’ın ıssız Bedevi çöllerine kadar geniş bir coğrafyayı dolaştı.Buralardaki gözlemlerinin ilk meyvesi, bu kitaptır: İslam’ın Geleceği.Darwin’i okuduktan sonra Katolik inancından vazgeçen Blunt, İslam’ı kabul etme noktasına kadar geldi. Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisinden kurtarılan ve Arapların egemenliğinde tesis edilen bir hilafet fikri geliştirdi. Edward Said’e göre Blunt, on dokuzuncu yüzyıl oryantalistlerinin en anlayışlısıydı.Blunt’ı İngiliz aristokrat ve entelektüel çevrelerinde "yaramaz çocuk" yapan neydi? İrlanda konusunda Keltleri destekleyen ilk İngiliz olması mı? Mısır’daki İngiliz işgaline karşı takındığı tutum mu? Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afgani gibi reformcu İslam bilginleriyle yakın ilişkisi mi? Yoksa bütün bunların ve ona modern Casanova yakıştırmalarına sebep olan aşk maceralarının toplamı mı?"Dünyanın geri kalmış milletlerini, özellikle Asya ve Afrika’dakileri, Avrupa’ya kölelikten kurtarmaya" çalıştığını söyleyen bu İngiliz asilzadesi, Ortadoğu, İslam, oryantalizm ve tarih gibi konular üzerinde çalışanların dikkatlerinden kaçıramayacağı bir figür.Gladstone, Cromer, Mısır Hidivi, Afgani, Abduh, Arabi gibi çok farklı isimlerle dostluğu olan ve Osmanlı Padişahı Abdülhamid’le birkaç defa yüz yüze görüşen bir İngiliz’in kendi kamuoyuna yabancı bir dünyayı anlattığı İslam’ın Geleceği adlı bu çalışma ilginç tartışmalara kapı açmaktadır.