İnsanlık tarihinin her aşamasında her din ve her dinî kurum siyâset gerçeğini görmek zorunda kaldığı gibi, İslâm dini de insan yaşamının tüm alanlarıyla ilgili temel prensipler getirdiğinden siyâset ve siyâsî meselelerle ilgili hükmünü beyân etmek, kararını vermek, inananlarını bu konuda da yönlendirmek suretiyle insanın bu ihtiyacına cevap vermiştir. Bunu yaparken daha çok ilkeler ve prensipler bazında hükmünü koymuş, bu ilke ve prensipler ışığında zaman ve zemine uygun siyâsî tavır ve davranışın şeklini belirlemeyi mü’minlere bırakmıştır. Mü’minler de Hz. Peygamber’in hayatta olduğu dönemde herhangi bir siyâsî, idârî ve askerî adlandırmaya ve tasavvura ihtiyaç duymadan “Nübüvvet” kurumunun ışığında, O’nun idâresi ve yönlendirmesi altında din-siyâset ayırımına gitmeksizin mutlak bir teslimiyyet ve itâatla hareket ediyorlardı. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ise ümmet, çok geçmeden “Hilâfet” müessesini oluşturdu. Bu kurumun başına geçip ümmeti temsil edenler, "Nübüvvet’in Hatemiyeti" nedeniyle Peygamber’in nebîliğine değil, idâreciliğine varis oldular. Müslümanlar, nübüvvetten sonra hilâfet kurumunu tesis ederken, sadece kişisel ve toplumsal mülahazalar ile zaman ve zeminin koşullarına göre “Peygamberden sonra ümmetin başına geçecek” zatı belirleme sorununu çözmemişler, aynı zamanda Kur’an ve Sünnet’te bulunan bazı esas ve ilkeleri de sorunun çözümünde göz önünde bulundurmuşlardır.
Elinizdeki çalışmamızda ilk dönem siyâsî olaylar neticesinde meydana gelen çeşitli İslâm ekollerinin birikiminden istifadeyle Kelâm kaynaklarında ele alınan siyâsî konuları incelemeyi hedefledik. Şunu belirtmek gerekir ki, kelâm kaynaklarında geniş ve kapsamlı bir siyâset anlayışı yerine “hilâfet” ve “imâmet” konusunda mezhepler arası yapılan tartışmalar incelenmiştir. Bu sebeple “İslâm Kelâmında Siyâset ve İmâmet Tartışmaları” adı altında İslâm Siyâset Düşüncesini, kelâmî bir problem olarak ele aldık. Bu bağlamda kelâmî düşünce çerçevesinde konu üzerinde düşünüp fikir beyan etmiş Ehl-i sünnet, Mu’tezile ve Şia ekollerine ait kaynaklar başta olmak üzere birçok kelâmi düşünce kaynaklarını incelemeye gayret gösterdik. Kur’an ve Sünnet’te konunun çerçevesini tesbitten sonra “siyâset” kavramını, özellikle İslâm Siyâset Düşüncesinin belkemiği olan imâmet ve hilâfet tartışmalarını, bu konunun kelâm kaynaklarında nasıl ele alındığını ve hangi gelişmeleri kat’ettiğini, hangi aşamalardan geçtiğini tesbit etme gayretine girdik. Bu çalışmamızı yaparken çağımızda yetişen düşünür ve kelamcılardan da faydalandık. Ayrıca çağımızda yapılan muhtelif araştırmalardan ve akademik çalışmalardan istifade ettik. Çalışmamızın kelâmî düşünceye bir katkı sağlamasını ümid ediyoruz.
İnsanlık tarihinin her aşamasında her din ve her dinî kurum siyâset gerçeğini görmek zorunda kaldığı gibi, İslâm dini de insan yaşamının tüm alanlarıyla ilgili temel prensipler getirdiğinden siyâset ve siyâsî meselelerle ilgili hükmünü beyân etmek, kararını vermek, inananlarını bu konuda da yönlendirmek suretiyle insanın bu ihtiyacına cevap vermiştir. Bunu yaparken daha çok ilkeler ve prensipler bazında hükmünü koymuş, bu ilke ve prensipler ışığında zaman ve zemine uygun siyâsî tavır ve davranışın şeklini belirlemeyi mü’minlere bırakmıştır. Mü’minler de Hz. Peygamber’in hayatta olduğu dönemde herhangi bir siyâsî, idârî ve askerî adlandırmaya ve tasavvura ihtiyaç duymadan “Nübüvvet” kurumunun ışığında, O’nun idâresi ve yönlendirmesi altında din-siyâset ayırımına gitmeksizin mutlak bir teslimiyyet ve itâatla hareket ediyorlardı. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ise ümmet, çok geçmeden “Hilâfet” müessesini oluşturdu. Bu kurumun başına geçip ümmeti temsil edenler, "Nübüvvet’in Hatemiyeti" nedeniyle Peygamber’in nebîliğine değil, idâreciliğine varis oldular. Müslümanlar, nübüvvetten sonra hilâfet kurumunu tesis ederken, sadece kişisel ve toplumsal mülahazalar ile zaman ve zeminin koşullarına göre “Peygamberden sonra ümmetin başına geçecek” zatı belirleme sorununu çözmemişler, aynı zamanda Kur’an ve Sünnet’te bulunan bazı esas ve ilkeleri de sorunun çözümünde göz önünde bulundurmuşlardır.
Elinizdeki çalışmamızda ilk dönem siyâsî olaylar neticesinde meydana gelen çeşitli İslâm ekollerinin birikiminden istifadeyle Kelâm kaynaklarında ele alınan siyâsî konuları incelemeyi hedefledik. Şunu belirtmek gerekir ki, kelâm kaynaklarında geniş ve kapsamlı bir siyâset anlayışı yerine “hilâfet” ve “imâmet” konusunda mezhepler arası yapılan tartışmalar incelenmiştir. Bu sebeple “İslâm Kelâmında Siyâset ve İmâmet Tartışmaları” adı altında İslâm Siyâset Düşüncesini, kelâmî bir problem olarak ele aldık. Bu bağlamda kelâmî düşünce çerçevesinde konu üzerinde düşünüp fikir beyan etmiş Ehl-i sünnet, Mu’tezile ve Şia ekollerine ait kaynaklar başta olmak üzere birçok kelâmi düşünce kaynaklarını incelemeye gayret gösterdik. Kur’an ve Sünnet’te konunun çerçevesini tesbitten sonra “siyâset” kavramını, özellikle İslâm Siyâset Düşüncesinin belkemiği olan imâmet ve hilâfet tartışmalarını, bu konunun kelâm kaynaklarında nasıl ele alındığını ve hangi gelişmeleri kat’ettiğini, hangi aşamalardan geçtiğini tesbit etme gayretine girdik. Bu çalışmamızı yaparken çağımızda yetişen düşünür ve kelamcılardan da faydalandık. Ayrıca çağımızda yapılan muhtelif araştırmalardan ve akademik çalışmalardan istifade ettik. Çalışmamızın kelâmî düşünceye bir katkı sağlamasını ümid ediyoruz.