Ülkemizde de İslami bankacılık ilke ve kurallarına uygun faaliyette bulunmak üzere kurulmuş bankalara yönelik olarak, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, özel finans kurumlarını katılım bankası olarak adlandırmış ve sektörde yeni bir çağı başlatmıştır. Ayrıca söz konusu Kanunla katılım bankaları, mevduat bankaları ve ticari bankalar arasındaki temel farklılıklar da ortadan kaldırılmıştır. Diğer taraftan, katılım bankalarının bankacılık sistemi içerisindeki yaklaşık yüzde 5'lik payının düşük kalması nedeniyle üç büyük kamu bankası katılım bankası kurmak için harekete geçmiş bunlardan ikisi kuruluş izni almış, Ziraat Katılım Bankası A.Ş. de faaliyet izni alarak sektöre giriş yapmış bulunmaktadır.
Türkiye’de katılım bankacılığına kamu bankaları yoluyla kamu sermayesinin girişinin bazı önemli sonuçlar doğuracağı da açıktır. Gerçekten, kamu bankalarının katılım bankası kurmalarının aynı zamanda, İstanbul finans merkezinin kurulmasına ve geliştirilmesine bir ivme kazandıracağı, Malezya gibi İslami bankacılığın uzun yıllardır uygulandığı ülkelerle Türkiye’nin bu alanda rekabet edebilirlik gücünü artıracağı, müşteriler açısından kamu katılım bankaları ile çalışma imkanını oluşturacağı, Türkiye’de sektördeki rekabeti daha da güçlendireceği, faizsiz işlem temelindeki sözleşmelerin kullanımını daha da yaygın hale getireceği, ürün ve hizmetlerin geliştirilmesini ve yeni iş imkanlarını sağlayacağı sonucuna varılabilir. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’de katılım bankacılığı faaliyetlerinin ve bu sektörde kullanılan sözleşmelerin anlaşılmasında İslami bankacılık sözleşmelerinin temellerinin ortaya konulması, özellikle katılım bankacılığı uygulaması açısından büyük önem arz etmektedir.
Ülkemizde de İslami bankacılık ilke ve kurallarına uygun faaliyette bulunmak üzere kurulmuş bankalara yönelik olarak, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, özel finans kurumlarını katılım bankası olarak adlandırmış ve sektörde yeni bir çağı başlatmıştır. Ayrıca söz konusu Kanunla katılım bankaları, mevduat bankaları ve ticari bankalar arasındaki temel farklılıklar da ortadan kaldırılmıştır. Diğer taraftan, katılım bankalarının bankacılık sistemi içerisindeki yaklaşık yüzde 5'lik payının düşük kalması nedeniyle üç büyük kamu bankası katılım bankası kurmak için harekete geçmiş bunlardan ikisi kuruluş izni almış, Ziraat Katılım Bankası A.Ş. de faaliyet izni alarak sektöre giriş yapmış bulunmaktadır.
Türkiye’de katılım bankacılığına kamu bankaları yoluyla kamu sermayesinin girişinin bazı önemli sonuçlar doğuracağı da açıktır. Gerçekten, kamu bankalarının katılım bankası kurmalarının aynı zamanda, İstanbul finans merkezinin kurulmasına ve geliştirilmesine bir ivme kazandıracağı, Malezya gibi İslami bankacılığın uzun yıllardır uygulandığı ülkelerle Türkiye’nin bu alanda rekabet edebilirlik gücünü artıracağı, müşteriler açısından kamu katılım bankaları ile çalışma imkanını oluşturacağı, Türkiye’de sektördeki rekabeti daha da güçlendireceği, faizsiz işlem temelindeki sözleşmelerin kullanımını daha da yaygın hale getireceği, ürün ve hizmetlerin geliştirilmesini ve yeni iş imkanlarını sağlayacağı sonucuna varılabilir. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’de katılım bankacılığı faaliyetlerinin ve bu sektörde kullanılan sözleşmelerin anlaşılmasında İslami bankacılık sözleşmelerinin temellerinin ortaya konulması, özellikle katılım bankacılığı uygulaması açısından büyük önem arz etmektedir.