İslam dini, insana nereden geldiğini, nereye gideceğini, hayatı, hayatın sahibini, hayatı anlamlı kılan değerleri tanıtan ve yeryüzündeki varlık misyonunu bildiren ilahi hakikatler bütünüdür. İnsanın yaradılış gayesi, dünyadaki misyonu tüm kâinatın yaratıcısı ve Rabbi olan Yüce Allah'a kulluk etmektir. (Zariyat: 56)
Hiç kuşkusuz her Müslüman buna böyle inanmaktadır. Ancak imanın temel ilkeleri, iman-amel bütünlüğünü ve muhteva olarak kulluk ödevinin neler olduğunu ne yazık ki günümüz Müslümanlarının pek çoğu bilmemekte veya eksik bilmektedir. Bu cihetle, bugün kendilerini İslam'a isnad eden insanların büyük ekseriyeti ilahi hakikatlerden uzak bir hayat yaşamaktadır.
"O gün Peygamber der ki 'Ey Rabbim, bu kavmim Kur'an'ı mahcur (terk edilmiş) bıraktı." (Furkan: 30)
Kur'an'ın mahcur bırakılması İslam'ın hayat bahşeden nimetlerinden ve güzelliklerinden mahrumiyeti de beraberinde getirmiş.
Nitekim bu mahrumiyet günümüz Müslümanlarını bilgi ve üretim toplumu değil, başkalarına muhtaç, geri kalmış, ekonomik ve daha pekçok sosyal sorunlarla boğuşan bir toplum haline getirmiştir.
"Benim zikrimden yüz çevirenlere yeryüzünde istikrarsız bir geçim vardır." (Taha: 124)
"Bir toplum, kendi özlerinde bulunan güzel ahlak ve huyu değiştirip bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez."(Rad:11)
Şu halde Müslümanlar olarak içerisinde bulunduğumuz her türlü olumsuz koşullara ve tağuti rejimlerin soysuzlaştırma politikalarına rağmen Yüce Allah'a tevekkül ederek azim ve kararlılıkla, bizi biz yapan öz değerlerimize, aydınlık geleceğimizin teminatı olan sahih-asil İslam'a yönelmeliyiz. Gerçek medeniyetin yolu budur.
Zira İslam bünyesinde mevcut olan namütenahi ilahi değerlerle insanoğlunun tüm açmazlarını çözümleyebilecek ve dünya barışını teminat altına alabilecek yegane güce sahiptir.
İslam dini, insana nereden geldiğini, nereye gideceğini, hayatı, hayatın sahibini, hayatı anlamlı kılan değerleri tanıtan ve yeryüzündeki varlık misyonunu bildiren ilahi hakikatler bütünüdür. İnsanın yaradılış gayesi, dünyadaki misyonu tüm kâinatın yaratıcısı ve Rabbi olan Yüce Allah'a kulluk etmektir. (Zariyat: 56)
Hiç kuşkusuz her Müslüman buna böyle inanmaktadır. Ancak imanın temel ilkeleri, iman-amel bütünlüğünü ve muhteva olarak kulluk ödevinin neler olduğunu ne yazık ki günümüz Müslümanlarının pek çoğu bilmemekte veya eksik bilmektedir. Bu cihetle, bugün kendilerini İslam'a isnad eden insanların büyük ekseriyeti ilahi hakikatlerden uzak bir hayat yaşamaktadır.
"O gün Peygamber der ki 'Ey Rabbim, bu kavmim Kur'an'ı mahcur (terk edilmiş) bıraktı." (Furkan: 30)
Kur'an'ın mahcur bırakılması İslam'ın hayat bahşeden nimetlerinden ve güzelliklerinden mahrumiyeti de beraberinde getirmiş.
Nitekim bu mahrumiyet günümüz Müslümanlarını bilgi ve üretim toplumu değil, başkalarına muhtaç, geri kalmış, ekonomik ve daha pekçok sosyal sorunlarla boğuşan bir toplum haline getirmiştir.
"Benim zikrimden yüz çevirenlere yeryüzünde istikrarsız bir geçim vardır." (Taha: 124)
"Bir toplum, kendi özlerinde bulunan güzel ahlak ve huyu değiştirip bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez."(Rad:11)
Şu halde Müslümanlar olarak içerisinde bulunduğumuz her türlü olumsuz koşullara ve tağuti rejimlerin soysuzlaştırma politikalarına rağmen Yüce Allah'a tevekkül ederek azim ve kararlılıkla, bizi biz yapan öz değerlerimize, aydınlık geleceğimizin teminatı olan sahih-asil İslam'a yönelmeliyiz. Gerçek medeniyetin yolu budur.
Zira İslam bünyesinde mevcut olan namütenahi ilahi değerlerle insanoğlunun tüm açmazlarını çözümleyebilecek ve dünya barışını teminat altına alabilecek yegane güce sahiptir.