Bugünkü Filistin topraklarında Davut ve Süleyman yerleşik bir Yahudi kimliği ve devleti kurmuşlardı. Ancak devlet, Süleyman'ın ölümünden sonra (İ.Ö. 933) İsrail ve Yahuda Krallıkları olarak ikiye ayrıldı. İlkinin Asurlular (İ.Ö. 722) ikincisinin de Babilliler (İ.Ö. 586) tarafından yıkılmasıyla sürgün hayatı başladı Yahudiler için – ta ki 1948'de İsrail devleti aynı topraklarda yeniden kurulana dek.
Tarih boyunca antisemitizm ve soykırımla mücadele eden Yahudiler için kendi devletlerine sahip olma düşüncesine iten ana husus; yurtsuz kaldıkları dönemin coşkulu söylemi olan milliyetçilik değil, güvenlik duygusuydu. Filistin topraklarına bir Yahudi göçü başladı, fakat bu topraklar ne boş ne de halksızdı. Bu topraklarda Filistinli Araplarla birlikte yaşam başlayınca etnik ve sosyal çatışmalar da doğal olarak birlikte geldi. Her iki taraf da taviz vermeden bu çatışmaları sürdürürken mücadele artık savaş boyutuna evrildi ve karşılıklı beka sorununa sabitlendi.
Ya güçlü olan taraf olarak İsrail, Filistin'in tamamını ele geçirip Filistinlileri yerinden ederek çatışmayı çözecek ya da her iki tarafın da Filistin coğrafyasında kendine ayrı bir yaşam alanı oluşturacağı bir seçeneğe yönelinecekti. Çatışmanın doğası, bölgesel ve uluslararası konjonktür ikincisini geçerli kıldı. Bu seçenek tarihsel süreç içinde iki devletli çözüm olarak sahneye taşındı.
Elinizdeki bu çalışma İsrail'in Filistin tarafıyla barışı sağlayacak bir anlaşma (güncel anlamıyla iki devletli çözüm) bağlamında düşünce, tutum ve eylemlerini tarihi akış içinde belirlemeye çalışıp, İsrailli karar vericilerin gerek örtüşen gerekse çatışan söylemlerinden ve eylemlerinden yararlanarak barış sürecine İsrail'in perspektifinden nasıl baktığını ele almaktadır.
Bugünkü Filistin topraklarında Davut ve Süleyman yerleşik bir Yahudi kimliği ve devleti kurmuşlardı. Ancak devlet, Süleyman'ın ölümünden sonra (İ.Ö. 933) İsrail ve Yahuda Krallıkları olarak ikiye ayrıldı. İlkinin Asurlular (İ.Ö. 722) ikincisinin de Babilliler (İ.Ö. 586) tarafından yıkılmasıyla sürgün hayatı başladı Yahudiler için – ta ki 1948'de İsrail devleti aynı topraklarda yeniden kurulana dek.
Tarih boyunca antisemitizm ve soykırımla mücadele eden Yahudiler için kendi devletlerine sahip olma düşüncesine iten ana husus; yurtsuz kaldıkları dönemin coşkulu söylemi olan milliyetçilik değil, güvenlik duygusuydu. Filistin topraklarına bir Yahudi göçü başladı, fakat bu topraklar ne boş ne de halksızdı. Bu topraklarda Filistinli Araplarla birlikte yaşam başlayınca etnik ve sosyal çatışmalar da doğal olarak birlikte geldi. Her iki taraf da taviz vermeden bu çatışmaları sürdürürken mücadele artık savaş boyutuna evrildi ve karşılıklı beka sorununa sabitlendi.
Ya güçlü olan taraf olarak İsrail, Filistin'in tamamını ele geçirip Filistinlileri yerinden ederek çatışmayı çözecek ya da her iki tarafın da Filistin coğrafyasında kendine ayrı bir yaşam alanı oluşturacağı bir seçeneğe yönelinecekti. Çatışmanın doğası, bölgesel ve uluslararası konjonktür ikincisini geçerli kıldı. Bu seçenek tarihsel süreç içinde iki devletli çözüm olarak sahneye taşındı.
Elinizdeki bu çalışma İsrail'in Filistin tarafıyla barışı sağlayacak bir anlaşma (güncel anlamıyla iki devletli çözüm) bağlamında düşünce, tutum ve eylemlerini tarihi akış içinde belirlemeye çalışıp, İsrailli karar vericilerin gerek örtüşen gerekse çatışan söylemlerinden ve eylemlerinden yararlanarak barış sürecine İsrail'in perspektifinden nasıl baktığını ele almaktadır.