Charles White (1793-1861) Eton Koleji’nden 1805’te mezun olduktan sonra orduya katıldı. 1830-31 arasında sekreterliğini yaptığı Lord Ponsoby 1832’de Britanya’nın Osmanlı İmparatorluğu elçiliğine atandı. White onun elçiliği sırasında 1841’de İstanbul’a geldi ve Telegraph gazetesi muhabiri olarak kentte üç yıl kaldı. Three Years in Constantinople; or, Domestic Manners of the Turks in 1844 (İstanbul’da Üç Yıl; veya, Türklerin Örf ve Adetleri) adlı kitabı bu uzun ikameti sırasında edindiği bilgi ve izlenimlerin ürünüdür. White böyle bir eseri yazma ihtiyacını neden duyduğunu birçok Batılı seyyahın eserlerinden söz ederek şöyle aktarıyor: “... sözünü ettiğimiz bu yazarların çalışmaları Osmanlı payitahtındaki yaygın örf ve âdetlere pek az ışık tutmaktadır... Öte yandan modern seyahatname yazarlarının aktardıkları bilgilerin nerdeyse tümü ya romantizm sınırına dayanan bir üslupla ya da öylesine abartılı ve göz boyar biçimde anlatılmıştır ki, yabancıları aydınlatmaktan çok onları yanıltır. Dolayısıyla İstanbul’a gelen yabancıların çoğu, yerel âdetlerin nerelerden kaynaklandığı, anlamları ve tam olarak ne oldukları konusunda tam bir cehalet içindedir; kitaplardan ya da onlara yardımcı olanlardan doğru açıklamalar alamadıkları için de geldikleri gibi giderler, ama bir farkla; alelacele yaptıkları gözlemler ve edindikleri yanlış bilgilerden ötürü ve Türk halkının savunulması mümkün olmayan zaaflarıyla iyi nitelikleri arasında hiçbir ayırım yapmadıkları için çoğu kez farklı siyasal çıkarlar ve dini antipatilerin körüklediği geçmişten gelen önyargılara yeni yanlış anlamalar ekleyerek ayrılırlar.” Charles White üç ciltlik dev eserinin ikinci cildinde şekerciler, sakalar, sukemerleri, zücaciyeciler, hanlar, manifaturacılar, kuyumcular, miskçiler, pabuççular, nakışçılar, halıcılar, çıkrıkçılar, çubukçular, sahaflar, kütüphaneler, kâğıtçılar, cevahir bedesteni, sandal bedesteni, kürkçüler çarşısı, köle pazarı ve kölelerin durumu gibi konuları işlerken, ilk ciltte de yaptığı gibi halk arasında dolaşan söylenti ve hikâyeleri aktarmayı da ihmal etmiyor.
Charles White (1793-1861) Eton Koleji’nden 1805’te mezun olduktan sonra orduya katıldı. 1830-31 arasında sekreterliğini yaptığı Lord Ponsoby 1832’de Britanya’nın Osmanlı İmparatorluğu elçiliğine atandı. White onun elçiliği sırasında 1841’de İstanbul’a geldi ve Telegraph gazetesi muhabiri olarak kentte üç yıl kaldı. Three Years in Constantinople; or, Domestic Manners of the Turks in 1844 (İstanbul’da Üç Yıl; veya, Türklerin Örf ve Adetleri) adlı kitabı bu uzun ikameti sırasında edindiği bilgi ve izlenimlerin ürünüdür. White böyle bir eseri yazma ihtiyacını neden duyduğunu birçok Batılı seyyahın eserlerinden söz ederek şöyle aktarıyor: “... sözünü ettiğimiz bu yazarların çalışmaları Osmanlı payitahtındaki yaygın örf ve âdetlere pek az ışık tutmaktadır... Öte yandan modern seyahatname yazarlarının aktardıkları bilgilerin nerdeyse tümü ya romantizm sınırına dayanan bir üslupla ya da öylesine abartılı ve göz boyar biçimde anlatılmıştır ki, yabancıları aydınlatmaktan çok onları yanıltır. Dolayısıyla İstanbul’a gelen yabancıların çoğu, yerel âdetlerin nerelerden kaynaklandığı, anlamları ve tam olarak ne oldukları konusunda tam bir cehalet içindedir; kitaplardan ya da onlara yardımcı olanlardan doğru açıklamalar alamadıkları için de geldikleri gibi giderler, ama bir farkla; alelacele yaptıkları gözlemler ve edindikleri yanlış bilgilerden ötürü ve Türk halkının savunulması mümkün olmayan zaaflarıyla iyi nitelikleri arasında hiçbir ayırım yapmadıkları için çoğu kez farklı siyasal çıkarlar ve dini antipatilerin körüklediği geçmişten gelen önyargılara yeni yanlış anlamalar ekleyerek ayrılırlar.” Charles White üç ciltlik dev eserinin ikinci cildinde şekerciler, sakalar, sukemerleri, zücaciyeciler, hanlar, manifaturacılar, kuyumcular, miskçiler, pabuççular, nakışçılar, halıcılar, çıkrıkçılar, çubukçular, sahaflar, kütüphaneler, kâğıtçılar, cevahir bedesteni, sandal bedesteni, kürkçüler çarşısı, köle pazarı ve kölelerin durumu gibi konuları işlerken, ilk ciltte de yaptığı gibi halk arasında dolaşan söylenti ve hikâyeleri aktarmayı da ihmal etmiyor.