İstanbul Defteri

Stok Kodu:
9786057513823
Boyut:
13.5x21
Sayfa Sayısı:
40
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023-06
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%22 indirimli
100,00TL
78,00TL
Taksitli fiyat: 9 x 9,53TL
9786057513823
1299034
İstanbul Defteri
İstanbul Defteri
78.00

Fernando Cabrita ile ilk defa 2018’de Eskişehir’de Tepebaşı Belediyesi tarafından düzenlenen Uluslararası Eskişehir Şiir Buluşması günlerinde tanıştık. O yıl Eskişehir’deki bu festivalin onur konuğuydum. Yurt dışından gelen bazı davetli şairler şiirim hakkında konuşmuşlardı. Festivale gelenlerin çoğu tanıdıktı ama Fernando’yu ilk defa görüyordum. Dikkatleri çekmeyen, ağırbaşlı bir kişiliğe sahip bu şair görünmekten çok görmeye önem veriyordu. Hatta konuşmaktan bile hazzetmiyordu. Ancak herkesi gözlediğini, tanımaya çalıştığını, şiirlerini okumak, anlamak istediğini görüyordum. Benimle iki defa özel olarak konuştu ancak soruları Türk şiiri üstüneydi. Portekiz’e döneceği gün vasıta beklerken bana Portekiz’de yaşadığı şehirde uluslararası bir festival düzenlediğini ve beni davet edeceğini söyledi. Ve sözünü yerine getirerek aynı yıl Portekiz’in Algarve bölgesindeki Olhão şehrinde yapılan bu festivale davet edildim.
İstasyonda bekliyordu bizi. İstasyonun taş ve ahşap ile yapılmış harika restoranında akşam yemeği yiyip şarap içerek üç saate yakın sohbet ettik. Bize şehrin özelliklerini anlatıyordu. Ben internetten ingilizce şiirlerini bulmuş, Poertekiz’in bu ünlü şairini tanımak üzere okumuştum. Karşımda şiiri gibi sahih biri vardı ve onun bu özelliği beni sevindirmişti. İstasyonun sıcak ve Tudor tarzi mimari bir özellik taşiyan havası da sohbetimizi canlandırıyordu. Dikdörtgen formdaki bu restoran eski istasyon binasının restore edilerek hizmete sokulmuştu ve yemekleri harikaydı. Şarap ise Portekiz’in ünlü markalarından biriydi.
Fernando o ilk karşılaşmada sözü kısa bir hoşbeşten sonra ustalıkla şiire getirmiş, şiirdeki ada komşuluğumuzu göstermişti. İnsanın aslında bir şiirinde dediği gibi sürgün ve yalnız kendinde anlamlı bir varlık olduğunu söylüyordu şarap içerken. Ama gülümseyerek ve şarabın kekremsi tadıyla. İşte o dize, “Bizler kendimize sürgün olmaktan başka şeyler değiliz.” (Algarve’de Bir Yunusun İçinde Yazılan Şiir)
Fernando’ya yanıt olarak ben de bir iki dizemi okumuştum insanın hiçlikte yüzdüğünü imleyen. Fernando bir şair olarak hüznünü sırtında bilerek taşıyan ve bu yüke alışık biri olarak insanı, dünyayı, yaşamı ve başkalarını tanımaya çalışıyordu. Bunu şiirle yapıyordu.
Yukarıda alıntı yaptığımız aynı şiirde ölen birinin ardından söylediği şu dize onun dünyaya, varlığa, insana bakışını özetliyor, ” senin öldüğünü söylediklerinde, sen bir serap oldun o cennetlerin birinde, eğer varsa.” Cennette serap olmak, insanın bu dünyadaki varlığının özeti. O da cennet varsa. Yani hayatın bir hiçlikle bittiğini cennet ve serap sözcükleriyle betimliyor. istasyonun sıcak Tudor tarzı gibi. İnsan nasıl böyle evlerin hemen bir benzerini yapıp orada yaşamak isterse, bu şiire de öyle sarılıyor.
“İskender’in Orduları Makedonya’ya Dönüyor” şiirine baktığımızda onun insana bakışını derinden hissediyoruz. İlk dize, “Yaz eve dönüş yolunda hasretle yüklü yakaladı bizi.”İskender’in orduları azalmış, hayatı savaşın içinden tanımış ve ölümün gölgesinde anlamış bir doru betimler. betimlediği bu ordu aslında insan. Mücadele içindeki insan. “Ölüm içimize girmiş, otlamış ve ateş gibi toprağımızı sürmüştü.”
Şiiri okudukça şairin imgelem zenginliği, imgelerin üretkenliği, sözün gücü bizi şiire daha çok bağlıyor: “Saatlerin ve yılların elması üzerimizden kayıp gitti,” (…) “ama çoğu şeyi gördük –ama ne olduğunu hatırlamıyoruz bile./ Net olmayan, belirsiz şeyler,/ başka şeylerin hayaletleri, çamurlu yokluklar./
Dünya geniş, çöller boştu.” (…)Şimdi dönüyoruz eve, yaz yanımızda sadık bir köpek gibi/ otlara rayiha, yollara hoşluk vererek/ ağaçtan ağaca mutlu bir şekilde zıplayarak giden./ Kayaların arasından bir ırmak geçiyor/ ve biz yürüyoruz azalarak yalnız ve ümitsiz.”
İskender bir düşün ardında bütün gücünü ve ordusunu kaybetti. kendisi de bir hayale dönüştü tarihe adını kazaıyarak. Ya oradaki diğer insanların öyküsü? İşte alıntı yaptığımız dizelerin yer aldığı şiir, bu öyküyü anlatıyor.
Şiirin gücü sanırım böyle bir şey. Bize gerçeği göstermek için bir pencere açan özel ve büyülü bir dil. Ve Fernando ustalıkla bu sözü ve büyüyü kullanan bir şair. Okuyalım.
Yazıyı paylaş "İstanbul Defteri"

Fernando Cabrita ile ilk defa 2018’de Eskişehir’de Tepebaşı Belediyesi tarafından düzenlenen Uluslararası Eskişehir Şiir Buluşması günlerinde tanıştık. O yıl Eskişehir’deki bu festivalin onur konuğuydum. Yurt dışından gelen bazı davetli şairler şiirim hakkında konuşmuşlardı. Festivale gelenlerin çoğu tanıdıktı ama Fernando’yu ilk defa görüyordum. Dikkatleri çekmeyen, ağırbaşlı bir kişiliğe sahip bu şair görünmekten çok görmeye önem veriyordu. Hatta konuşmaktan bile hazzetmiyordu. Ancak herkesi gözlediğini, tanımaya çalıştığını, şiirlerini okumak, anlamak istediğini görüyordum. Benimle iki defa özel olarak konuştu ancak soruları Türk şiiri üstüneydi. Portekiz’e döneceği gün vasıta beklerken bana Portekiz’de yaşadığı şehirde uluslararası bir festival düzenlediğini ve beni davet edeceğini söyledi. Ve sözünü yerine getirerek aynı yıl Portekiz’in Algarve bölgesindeki Olhão şehrinde yapılan bu festivale davet edildim.
İstasyonda bekliyordu bizi. İstasyonun taş ve ahşap ile yapılmış harika restoranında akşam yemeği yiyip şarap içerek üç saate yakın sohbet ettik. Bize şehrin özelliklerini anlatıyordu. Ben internetten ingilizce şiirlerini bulmuş, Poertekiz’in bu ünlü şairini tanımak üzere okumuştum. Karşımda şiiri gibi sahih biri vardı ve onun bu özelliği beni sevindirmişti. İstasyonun sıcak ve Tudor tarzi mimari bir özellik taşiyan havası da sohbetimizi canlandırıyordu. Dikdörtgen formdaki bu restoran eski istasyon binasının restore edilerek hizmete sokulmuştu ve yemekleri harikaydı. Şarap ise Portekiz’in ünlü markalarından biriydi.
Fernando o ilk karşılaşmada sözü kısa bir hoşbeşten sonra ustalıkla şiire getirmiş, şiirdeki ada komşuluğumuzu göstermişti. İnsanın aslında bir şiirinde dediği gibi sürgün ve yalnız kendinde anlamlı bir varlık olduğunu söylüyordu şarap içerken. Ama gülümseyerek ve şarabın kekremsi tadıyla. İşte o dize, “Bizler kendimize sürgün olmaktan başka şeyler değiliz.” (Algarve’de Bir Yunusun İçinde Yazılan Şiir)
Fernando’ya yanıt olarak ben de bir iki dizemi okumuştum insanın hiçlikte yüzdüğünü imleyen. Fernando bir şair olarak hüznünü sırtında bilerek taşıyan ve bu yüke alışık biri olarak insanı, dünyayı, yaşamı ve başkalarını tanımaya çalışıyordu. Bunu şiirle yapıyordu.
Yukarıda alıntı yaptığımız aynı şiirde ölen birinin ardından söylediği şu dize onun dünyaya, varlığa, insana bakışını özetliyor, ” senin öldüğünü söylediklerinde, sen bir serap oldun o cennetlerin birinde, eğer varsa.” Cennette serap olmak, insanın bu dünyadaki varlığının özeti. O da cennet varsa. Yani hayatın bir hiçlikle bittiğini cennet ve serap sözcükleriyle betimliyor. istasyonun sıcak Tudor tarzı gibi. İnsan nasıl böyle evlerin hemen bir benzerini yapıp orada yaşamak isterse, bu şiire de öyle sarılıyor.
“İskender’in Orduları Makedonya’ya Dönüyor” şiirine baktığımızda onun insana bakışını derinden hissediyoruz. İlk dize, “Yaz eve dönüş yolunda hasretle yüklü yakaladı bizi.”İskender’in orduları azalmış, hayatı savaşın içinden tanımış ve ölümün gölgesinde anlamış bir doru betimler. betimlediği bu ordu aslında insan. Mücadele içindeki insan. “Ölüm içimize girmiş, otlamış ve ateş gibi toprağımızı sürmüştü.”
Şiiri okudukça şairin imgelem zenginliği, imgelerin üretkenliği, sözün gücü bizi şiire daha çok bağlıyor: “Saatlerin ve yılların elması üzerimizden kayıp gitti,” (…) “ama çoğu şeyi gördük –ama ne olduğunu hatırlamıyoruz bile./ Net olmayan, belirsiz şeyler,/ başka şeylerin hayaletleri, çamurlu yokluklar./
Dünya geniş, çöller boştu.” (…)Şimdi dönüyoruz eve, yaz yanımızda sadık bir köpek gibi/ otlara rayiha, yollara hoşluk vererek/ ağaçtan ağaca mutlu bir şekilde zıplayarak giden./ Kayaların arasından bir ırmak geçiyor/ ve biz yürüyoruz azalarak yalnız ve ümitsiz.”
İskender bir düşün ardında bütün gücünü ve ordusunu kaybetti. kendisi de bir hayale dönüştü tarihe adını kazaıyarak. Ya oradaki diğer insanların öyküsü? İşte alıntı yaptığımız dizelerin yer aldığı şiir, bu öyküyü anlatıyor.
Şiirin gücü sanırım böyle bir şey. Bize gerçeği göstermek için bir pencere açan özel ve büyülü bir dil. Ve Fernando ustalıkla bu sözü ve büyüyü kullanan bir şair. Okuyalım.
Yazıyı paylaş "İstanbul Defteri"

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat