İşverenin Fesih Hakkının Sözleşmelerle Sınırlandırılması (Ciltli) Amerikan Hukuku ile Karşılaştırmalı Bir İnceleme
İşçiler için yasal bir iş güvencesi sisteminin olmadığı durumlarda veya iş güvencesi sistemi bulunup da sistemin kapsamına girme koşullarını taşımadığı için sistemden yararlanamayan işçiler bakımından işverenin fesih hakkının bireysel iş akitleriyle ve toplu iş sözleşmeleriyle sınırlandırılması önem kazanmaktadır. Bu bakımdan Türkiye'de 2002 yılında hayata geçilen iş güvencesi sisteminden yararlanabilmek için öngörülen 'en az otuz işçi çalıştırılan bir işyerinde çalışma' koşulu, iş güvencesinden yararlanan işçi sayısını önemli ölçüde azaltmaktadır. Diğer yandan, iş güvencesi kapsamında yer alan işçiler açısından da yasal güvencelerin ötesinde bir koruma sağlamak, sistemin eksikliklerini gidermek bakımından sözleşmeler özellikle toplu iş sözleşmeleri elverişli bir araç oluşturmaktadır. Nitekim bu araçlarla, feshe karşı yasal korumayı işçi lehine artıran düzenlemeler ya da yasada yer almayan sınırlamaların getirilmesi kural olarak mümkün görülmektedir. Yasal iş güvencesi sisteminin -bir eyalet haricinde- olmadığı Amerikan hukuk sisteminde ise, işverenin fesih hakkının sözleşmesel sınırlamaları ön plana çıkmaktadır. Feshe karşı özellikle toplu iş sözleşmeleriyle getirilen açık, yaygın ve etkin korumanın yanı sıra Amerikan mahkemeleri somut olayın özelliklerini ayrıntılı şekilde inceleyerek sözleşme hukukunun ilkeleri çerçevesinde işverenin fesih hakkının zımnen sınırlandığı sonucuna da ulaşabilmektedirler. Böylece iş ilişkisinde daha fazla adalet ve eşitliği hayata geçirebilmek arayışıyla, işçinin feshe karşı korunması somut olayın özellikleri çerçevesinde açık ve yazılı kuralların ötesine geçebilmektedir. Söz konusu eserde, iki farklı ülkenin hukuk sisteminde işverenin fesih hakkını sınırlandırmaya yönelik farklı sözleşmesel araçlar karşılaştırmalı bir analiz ile irdelenmektedir.
İşçiler için yasal bir iş güvencesi sisteminin olmadığı durumlarda veya iş güvencesi sistemi bulunup da sistemin kapsamına girme koşullarını taşımadığı için sistemden yararlanamayan işçiler bakımından işverenin fesih hakkının bireysel iş akitleriyle ve toplu iş sözleşmeleriyle sınırlandırılması önem kazanmaktadır. Bu bakımdan Türkiye'de 2002 yılında hayata geçilen iş güvencesi sisteminden yararlanabilmek için öngörülen 'en az otuz işçi çalıştırılan bir işyerinde çalışma' koşulu, iş güvencesinden yararlanan işçi sayısını önemli ölçüde azaltmaktadır. Diğer yandan, iş güvencesi kapsamında yer alan işçiler açısından da yasal güvencelerin ötesinde bir koruma sağlamak, sistemin eksikliklerini gidermek bakımından sözleşmeler özellikle toplu iş sözleşmeleri elverişli bir araç oluşturmaktadır. Nitekim bu araçlarla, feshe karşı yasal korumayı işçi lehine artıran düzenlemeler ya da yasada yer almayan sınırlamaların getirilmesi kural olarak mümkün görülmektedir. Yasal iş güvencesi sisteminin -bir eyalet haricinde- olmadığı Amerikan hukuk sisteminde ise, işverenin fesih hakkının sözleşmesel sınırlamaları ön plana çıkmaktadır. Feshe karşı özellikle toplu iş sözleşmeleriyle getirilen açık, yaygın ve etkin korumanın yanı sıra Amerikan mahkemeleri somut olayın özelliklerini ayrıntılı şekilde inceleyerek sözleşme hukukunun ilkeleri çerçevesinde işverenin fesih hakkının zımnen sınırlandığı sonucuna da ulaşabilmektedirler. Böylece iş ilişkisinde daha fazla adalet ve eşitliği hayata geçirebilmek arayışıyla, işçinin feshe karşı korunması somut olayın özellikleri çerçevesinde açık ve yazılı kuralların ötesine geçebilmektedir. Söz konusu eserde, iki farklı ülkenin hukuk sisteminde işverenin fesih hakkını sınırlandırmaya yönelik farklı sözleşmesel araçlar karşılaştırmalı bir analiz ile irdelenmektedir.