İşyeri devri; teknolojik gelişmeleri yakalamak, piyasadaki rekabet gücünü arttırmak veya verimliliği yükseltmek gibi amaçlarla işverenlerin sıklıkla başvurduğu yollardan biridir. Fakat işyeri devri, yalnızca işverenlere ve piyasaya fayda sağlaması açısından değerlendirilemez. İşgücü, iş hukukunda işyerinin zorunlu unsurlarından biri olarak, işyeri devrinden doğrudan etkilenir. İşyeri devri sonucunda değişen işveren, devraldığı yeni işyerinde yeniden yapılandırmaya giderek önceki işçiler ile çalışmaya devam etmek istemeyebilir yahut devam ettiği işçilerin devirden önce sahip olduğu hakları sağlamayı reddedebilir. İşte işyeri devri sonucunda işçiler için gündeme gelebilecek olan bu riskin, işçileri ve iş ilişkilerini korumayı amaçlayan iş hukuku araçları ile bertaraf edilmesi gerekir.
Öte yandan işyeri devrinin işçiler üzerindeki etkisi yalnızca bireysel iş ilişkileri üzerindeki risk ile sınırlı değildir. Devralınan işyerinde yürürlükte olan bir toplu iş sözleşmesi varsa devirden sonra söz konusu toplu iş sözleşmesinin ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakların da korunuyor olması gerekir. Zira toplu iş sözleşmeleri de iş ilişkisinin bir parçasını oluşturur. Bununla birlikte devralan işverenin aynı işkolunda başka işyeri ve işyerleri bulunduğunda, hali hazırda taraf olduğu bir toplu iş sözleşmesi varsa, iki kolektif düzen birbiriyle çakışacaktır. Bu çakışmanın hem işçilerin kazanımlarını güvence altına alarak hem de devralan işverenin kolektif düzenine müdahale etmeden çözülmeye çalışılması gerekir. İşyeri devrinin toplu iş sözleşmelerine etkisine ilişkin düzenlemeler 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunun m. 37/1 ile m. 38 hükümlerinde yer almaktadır. Fakat anılan hükümler hem öğretide tartışma konusu olmakta hem de uygulama sorun yaratan pek çok ihtimale yönelik çözüm sunmamaktadır.
Bu çalışma ile ulusal ve uluslararası mevzuatta yer alan düzenlemeler çerçevesinde işyeri devrinin toplu iş sözleşmelerine etkisi incelenmiş; mevzuatta yer verilmemiş olan ve uygulamada sorun yaratabilecek çeşitli ihtimaller öğreti görüşleri ve mahkeme kararları ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır.
İşyeri devri; teknolojik gelişmeleri yakalamak, piyasadaki rekabet gücünü arttırmak veya verimliliği yükseltmek gibi amaçlarla işverenlerin sıklıkla başvurduğu yollardan biridir. Fakat işyeri devri, yalnızca işverenlere ve piyasaya fayda sağlaması açısından değerlendirilemez. İşgücü, iş hukukunda işyerinin zorunlu unsurlarından biri olarak, işyeri devrinden doğrudan etkilenir. İşyeri devri sonucunda değişen işveren, devraldığı yeni işyerinde yeniden yapılandırmaya giderek önceki işçiler ile çalışmaya devam etmek istemeyebilir yahut devam ettiği işçilerin devirden önce sahip olduğu hakları sağlamayı reddedebilir. İşte işyeri devri sonucunda işçiler için gündeme gelebilecek olan bu riskin, işçileri ve iş ilişkilerini korumayı amaçlayan iş hukuku araçları ile bertaraf edilmesi gerekir.
Öte yandan işyeri devrinin işçiler üzerindeki etkisi yalnızca bireysel iş ilişkileri üzerindeki risk ile sınırlı değildir. Devralınan işyerinde yürürlükte olan bir toplu iş sözleşmesi varsa devirden sonra söz konusu toplu iş sözleşmesinin ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakların da korunuyor olması gerekir. Zira toplu iş sözleşmeleri de iş ilişkisinin bir parçasını oluşturur. Bununla birlikte devralan işverenin aynı işkolunda başka işyeri ve işyerleri bulunduğunda, hali hazırda taraf olduğu bir toplu iş sözleşmesi varsa, iki kolektif düzen birbiriyle çakışacaktır. Bu çakışmanın hem işçilerin kazanımlarını güvence altına alarak hem de devralan işverenin kolektif düzenine müdahale etmeden çözülmeye çalışılması gerekir. İşyeri devrinin toplu iş sözleşmelerine etkisine ilişkin düzenlemeler 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunun m. 37/1 ile m. 38 hükümlerinde yer almaktadır. Fakat anılan hükümler hem öğretide tartışma konusu olmakta hem de uygulama sorun yaratan pek çok ihtimale yönelik çözüm sunmamaktadır.
Bu çalışma ile ulusal ve uluslararası mevzuatta yer alan düzenlemeler çerçevesinde işyeri devrinin toplu iş sözleşmelerine etkisi incelenmiş; mevzuatta yer verilmemiş olan ve uygulamada sorun yaratabilecek çeşitli ihtimaller öğreti görüşleri ve mahkeme kararları ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır.