Elinizdeki kitap kaç rüyadır uçamayanlar, rüyalı rüyasız uçmak isteyenler için hazırlandı.
Uzun süre uçmanın kanatlarımızı yorabileceğini düşünerek ara sıra da yeryüzünde gezindik. Böylece belki yerle gök arasındaki ayrılığa son verebilir, gerçekçi bakışla fantastiği tek kitapta buluşturabilirdik. Kitaptaki öyküler hem yeryüzüne hem de gökyüzüne ait... Yürürken göğü düşündürüyor, uçarken yeryüzünü. Beynimizde yeni hücreler tomurcuklanırken, hayal gücümüz genişlerken, kanatlarımıza kuvvet geliyor.
Yazarlar rastgele seçilmedi. Uçuşun bir tarihi var. Aristo, Poetika’sında “gerçeği daha iyi görmemizi sağlar sanat” der. Tabii Aristo bunu söylerken gerçekliğe deniz seviyesinden bakmanın yeterliliğine inanıyordu. Öykü türü yirminci yüzyıla yürürken fantastikle yoldaş oldu. Burada detaylarına giremeyeceğimiz bu yolculuk, yürümeye uçma eylemini ekledi. Gördüğünü göstermenin, her gördüğüne inanmamanın yolu fantastikten güç almaya başladı. Madem insan düşünürken aklının sınırlarını aşamıyor, sürekli hata yapıp hayalleri kırıyor, dünyayı solduruyor ve karartıyordu, öyleyse ona, uzaydan, uzak zamanlardan, belki de rüyalardan yapılma bir bakış gerekiyordu.
Kaç Rüyadır Uçamayanlara Öyküler, farklı coğrafyalarda benzer hisler taşımış, bir şekilde birbirine dokunmuş dört büyük yazarın, H.G. Wells, Yevgeni Zamyatin, Karel Čapek ve Henry James’in öykülerinden oluşan çok çevirmenli kolektif bir kitap.
Sözün kısası, haydi, hep birlikte uçalım göklere!
Elinizdeki kitap kaç rüyadır uçamayanlar, rüyalı rüyasız uçmak isteyenler için hazırlandı.
Uzun süre uçmanın kanatlarımızı yorabileceğini düşünerek ara sıra da yeryüzünde gezindik. Böylece belki yerle gök arasındaki ayrılığa son verebilir, gerçekçi bakışla fantastiği tek kitapta buluşturabilirdik. Kitaptaki öyküler hem yeryüzüne hem de gökyüzüne ait... Yürürken göğü düşündürüyor, uçarken yeryüzünü. Beynimizde yeni hücreler tomurcuklanırken, hayal gücümüz genişlerken, kanatlarımıza kuvvet geliyor.
Yazarlar rastgele seçilmedi. Uçuşun bir tarihi var. Aristo, Poetika’sında “gerçeği daha iyi görmemizi sağlar sanat” der. Tabii Aristo bunu söylerken gerçekliğe deniz seviyesinden bakmanın yeterliliğine inanıyordu. Öykü türü yirminci yüzyıla yürürken fantastikle yoldaş oldu. Burada detaylarına giremeyeceğimiz bu yolculuk, yürümeye uçma eylemini ekledi. Gördüğünü göstermenin, her gördüğüne inanmamanın yolu fantastikten güç almaya başladı. Madem insan düşünürken aklının sınırlarını aşamıyor, sürekli hata yapıp hayalleri kırıyor, dünyayı solduruyor ve karartıyordu, öyleyse ona, uzaydan, uzak zamanlardan, belki de rüyalardan yapılma bir bakış gerekiyordu.
Kaç Rüyadır Uçamayanlara Öyküler, farklı coğrafyalarda benzer hisler taşımış, bir şekilde birbirine dokunmuş dört büyük yazarın, H.G. Wells, Yevgeni Zamyatin, Karel Čapek ve Henry James’in öykülerinden oluşan çok çevirmenli kolektif bir kitap.
Sözün kısası, haydi, hep birlikte uçalım göklere!