Siyasal iktidar değişimiyle birlikte yargı kararları kısa sürede nasıl değişebiliyor? Binlerce hâkim, siyasal iktidarın günlük politik tavırları doğrultusunda kısa aralıklarla değişen ve birbirini çürüten kararları nasıl verebiliyor? Bağımsız ve tarafsız olduğu dillerden düşmeyen yargının kolaylıkla manipüle edilebilmesi ne şekilde gerçekleşiyor? Hâkimlerin ve savcıların iktidarın arzusu doğrultusunda sevk ve idaresi nasıl mümkün oluyor?
Günümüzde Hâkimler Savcılar Kurulu, yargı üstündeki mutlak güç pozisyonunu, hâkimler üzerindeki otoritesini hangi araçlarla tesis ediyor? Türkiye’deki yargının gerçek anlamda anlaşılması için tüm bu soruların ve fazlasının cevaplanması gerekiyor. Uzun süredir yargı pratiğinin içinde olan, hukuka sosyolojik, tarihsel ve felsefi bir bakış açısıyla yaklaşan Muzaffer Şakar, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e aktarılan ve günümüze uzanan süreçte hâkimlik mesleğini yolcuğunu etraflı biçimde ele alarak bu soruların peşine düşüyor. Osmanlı’da kadılık, Cumhuriyet dönemindeyse hâkimlik teşkilatının inşasına ve yürütülüş biçimine ilişkin tarihsel bilgilere, mevzuata ve uygulamalara değinerek yargının öteden beri süregelen bürokratik niteliklerini ortaya koyan Kadıdan Hâkime, hukuktan ziyade devlete; adaletten ziyade bürokrasiye göre hizalanan yargının seyrini gözler önüne seriyor.
“(…) karar verme sürecinin hâkim ve norm arasında yaşanan bir süreç olmadığını, hâkimin ne ‘yasanın dili’ ne de gerçek ‘kanun koyucu’ olarak niteleneceğini anlayacaktım. Hâkim, ne hukuk normuna anlam kazandıran, ne de hukukun ne olması gerektiğini söyleyen kişiydi. Hâkim, hukuk normunu uygulamakla, hatta daha basitiyle dava dosyasını sonuçlandırmak için gerekli prosedürleri ve ilgili evrakları tamamlamakla yükümlüydü . Sadece norm değil, aslında hüküm de hâkim için verili unsurlardan biriydi.
Siyasal iktidar değişimiyle birlikte yargı kararları kısa sürede nasıl değişebiliyor? Binlerce hâkim, siyasal iktidarın günlük politik tavırları doğrultusunda kısa aralıklarla değişen ve birbirini çürüten kararları nasıl verebiliyor? Bağımsız ve tarafsız olduğu dillerden düşmeyen yargının kolaylıkla manipüle edilebilmesi ne şekilde gerçekleşiyor? Hâkimlerin ve savcıların iktidarın arzusu doğrultusunda sevk ve idaresi nasıl mümkün oluyor?
Günümüzde Hâkimler Savcılar Kurulu, yargı üstündeki mutlak güç pozisyonunu, hâkimler üzerindeki otoritesini hangi araçlarla tesis ediyor? Türkiye’deki yargının gerçek anlamda anlaşılması için tüm bu soruların ve fazlasının cevaplanması gerekiyor. Uzun süredir yargı pratiğinin içinde olan, hukuka sosyolojik, tarihsel ve felsefi bir bakış açısıyla yaklaşan Muzaffer Şakar, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e aktarılan ve günümüze uzanan süreçte hâkimlik mesleğini yolcuğunu etraflı biçimde ele alarak bu soruların peşine düşüyor. Osmanlı’da kadılık, Cumhuriyet dönemindeyse hâkimlik teşkilatının inşasına ve yürütülüş biçimine ilişkin tarihsel bilgilere, mevzuata ve uygulamalara değinerek yargının öteden beri süregelen bürokratik niteliklerini ortaya koyan Kadıdan Hâkime, hukuktan ziyade devlete; adaletten ziyade bürokrasiye göre hizalanan yargının seyrini gözler önüne seriyor.
“(…) karar verme sürecinin hâkim ve norm arasında yaşanan bir süreç olmadığını, hâkimin ne ‘yasanın dili’ ne de gerçek ‘kanun koyucu’ olarak niteleneceğini anlayacaktım. Hâkim, ne hukuk normuna anlam kazandıran, ne de hukukun ne olması gerektiğini söyleyen kişiydi. Hâkim, hukuk normunu uygulamakla, hatta daha basitiyle dava dosyasını sonuçlandırmak için gerekli prosedürleri ve ilgili evrakları tamamlamakla yükümlüydü . Sadece norm değil, aslında hüküm de hâkim için verili unsurlardan biriydi.