Dut ağacından dünyaya bakanlar, bir hayaleti öpenler, kendini dostuyla tamamlayanlar ve malulen emekliler var aramızda. Sorulması gereken hesaplar, yarım kalan hayatlar ve söylenmesi gereken şarkılar da var. Meyveyi tadıp hayaleti öpünce, dostumuzu tanıyıp gerçeği fark edince tamamlanabiliriz belki. Hesabı sorup hayatı yaşadıkça başlayabiliriz kendi şarkımıza. Çünkü bilen bilir, yalnızca bir keredir dünya.
Nuri Sevsem Gürvardar, ikinci kitabı Kadınlar, Erkekler ve Tuhaf Öyküler ile sadece şaşırtıcı hikâyeler anlatmakla kalmayıp, insana dair yeni bir şeyler de söylüyor. Zekice kurgulanmış öyküleri, özenli dili, tuhaf ama kanlı canlı karakterleriyle Kadınlar, Erkekler ve Tuhaf Öyküler uzun zaman zihinlerden silinmeyecek hikâyeler vadediyor okura.
"Dirseklerini dayadığı masanın zangır zangır titremesiyle daldığı anılardan sıyrılıp kendisini yine izbe lokantada buldu. Sadece masa değil, hemen yanındaki koca cam, boştaki sandalyeler ve hatta bütün bina sallanıyordu.
“Ormanda uyuklayan kadim kötülük uyandı, diye geçirdi aklından. Park alanı olması gereken yere bakınca, kadim kötülüğün sisleri yararak lokantanın önüne yanaşmakta olduğunu gördü. Düz burunlu, kocaman bir kamyondu bu. Geldiğini haber vermek için olsa gerek, borazan benzeri kornasını acı acı çalarak binaya yaşlaşıyordu.”
Dut ağacından dünyaya bakanlar, bir hayaleti öpenler, kendini dostuyla tamamlayanlar ve malulen emekliler var aramızda. Sorulması gereken hesaplar, yarım kalan hayatlar ve söylenmesi gereken şarkılar da var. Meyveyi tadıp hayaleti öpünce, dostumuzu tanıyıp gerçeği fark edince tamamlanabiliriz belki. Hesabı sorup hayatı yaşadıkça başlayabiliriz kendi şarkımıza. Çünkü bilen bilir, yalnızca bir keredir dünya.
Nuri Sevsem Gürvardar, ikinci kitabı Kadınlar, Erkekler ve Tuhaf Öyküler ile sadece şaşırtıcı hikâyeler anlatmakla kalmayıp, insana dair yeni bir şeyler de söylüyor. Zekice kurgulanmış öyküleri, özenli dili, tuhaf ama kanlı canlı karakterleriyle Kadınlar, Erkekler ve Tuhaf Öyküler uzun zaman zihinlerden silinmeyecek hikâyeler vadediyor okura.
"Dirseklerini dayadığı masanın zangır zangır titremesiyle daldığı anılardan sıyrılıp kendisini yine izbe lokantada buldu. Sadece masa değil, hemen yanındaki koca cam, boştaki sandalyeler ve hatta bütün bina sallanıyordu.
“Ormanda uyuklayan kadim kötülük uyandı, diye geçirdi aklından. Park alanı olması gereken yere bakınca, kadim kötülüğün sisleri yararak lokantanın önüne yanaşmakta olduğunu gördü. Düz burunlu, kocaman bir kamyondu bu. Geldiğini haber vermek için olsa gerek, borazan benzeri kornasını acı acı çalarak binaya yaşlaşıyordu.”